“Lira, lira, lira. Hep Lira Söylemek, Lira Duymak İçin mi Dünyaya Geldik?”
Halikarnas Balıkçısı, Mavi Sürgün kitabında şehirlere sıkışmış kalabalıkların tekdüze yaşamını anlatırken insanların paraya olan bağımlılığından da şikâyet eder. İzmir’den Aydın’a trenle giderken yolcuların konuşmalarına kulak verir. Bir yolcu “Efendim borsa spekülasyonlarında en dikkat edilecek nokta” deyince Balıkçı “En önemli noktası ne olursa olsun, bana ne?” diyerek konuşulanları dinlemeyi bırakır. Başka bir yana dönünce orada da arsayı beş yüz liraya kapatamayan Mustafa Ağa’dan söz edildiğini duyar. Trendeki para sohbetlerine canı sıkılır Balıkçı’nın: “Şu lira sözünden çoktan bıkmıştım. İnsan onsuz bir şey duyamıyordu ki, onların arasına zehirli sivrisinek gibi bin, yüz, kırk, elli ne bileyim hiç olmazsa iki lira lafı girip vızıldamasın. Hep lira, lira, lira. Hep lira söylemek, lira duymak için mi dünyaya geldik? Dağlar, mavi gökler, koca koca çamlar, incir bahçeleri silinip süpürülüp süprüntü diye bir tarafa atılıyor; kâinat lira sözleriyle boğuluyor. İnsan gönlü itile itile pis ve murdar banknot kümelerinin içine gömülüyor.”
Para peşinde koşan insanları anlayamaz Balıkçı. Sürgünden önce İstanbul’da çeşitli memuriyet işlerinde çalıştığını söyler ama o günleri de eleştirel bir gözle aktarıp, o tür işlerde çalışan insanların asıl inandıkları şeyin para olduğunu anlatır: “Parayı verene mutlaka gülümsemek gerekir. Bir gün iki gün insan kendini zorlayarak gülümsüyor. İnsan, eninde sonunda dudaklarının gülümsemeyle durakladığından kuşkulanıyor. Gece evde hâlâ gülümsüyor muyum diye aynaya bakardım. Olur ya söndürülmesi unutulduğu için, gündüzün gereksiz yere yanmakta devam eden bir elektrik lambasına dönmüş olabilirdim.
Her gün aynı saatte işe git! Yolda belirli dükkânlardan sigara, kibrit al. Üsküdar’dan belirli vapura bin. Köprü’de tramvayı bekle. Rasladığın şu ya da bu insana havadan, palamut balıklarının fiyatından söz et. Her gün aynı idarehanenin aynı küflü havasını kokla! Aynı masaya otur. Aynı işi gör. Ölünceye kadar böyle bir hayat yaşayacağımı düşündükçe beni bir korku, bir ürperti alıyordu.”
İstiklal Mahkemesinin verdiği ceza sayesinde bu tekdüze hayattan kurtulan Balıkçı sürgün yolunda şöyle düşünür: “İçimdeki bir duvar, yıkılıyor. Bu duvarın öte tarafında İstanbul’un routine hayatı var, o paldır küldür yıkılan duvarın bu tarafında güneş ve hürriyet var.”
Balıkçı cezasını çekmek için Bodrum’a doğru giderken, bir şeylerin değiştiğinin farkındadır: “Ben kendimi bitmiş bir insan sanıyordum. Bana bu duyguyu İstanbul’daki o routine hayatı veriyordu. Evet, orada da yazılarla, renkli ve renksiz basın resimleri, tezhipler ve bir sürü çevirilerle bir şeyler yaratmaya, hizmetler etmeye çabalıyordum. Ne var ki bütün bunlar epeyce önemli olmakla birlikte cereyana bağlı tramvay arabasının Harbiye’den Fatih’e dönüp dolaşması gibi Babıâli denilen o routine’den kurtulamıyordu.”
Balıkçı Bodrum’da yeniden doğar; toza toprağa, güneşe, denize, balığa karışır. ‘Bir balıkçının avucuna tükürüp küreğe yapışması, bir rençberin toprağa diz çöküp de dünyada gıda olacak bir fasulye daha ekmesi, yaradılışça en geçerli duadır.’ diye yazar. Bin bir farklı çiçek yetiştirir, yurtdışından tohumlar getirtir. Bir tekne uydurur kendine, denize açılır. Para işlerindense hiç anlamaz. Sürgün için gönderildiği Bodrum’da kaymakamla birlikte deniz kıyısında bir ev kiralamaya gider. Evi çok beğenir. Kaymakam ev sahibi ile konuşur ve “25” der. Balıkçı devamını dinlemeden cebindeki 28 liradan 25’ini sayıp uzatır. Kaymakam şaşırır: “Cevat Bey, 25 kuruş” diye uyarır. Şaşırma sırası Balıkçı’dadır. Çok beğendiği ev için 25 kuruş vermeye utanır, 6 aylık kirayı öder. Ev sahibinin verdiği anahtarları Balıkçı hiçbir zaman kullanmaz: “Kapıları açık bırakıyordum, zaten Bodrum kilitsiz, anahtarsız bir yerdi. Ne hırsız, ne de hırsızlık vardı burada.”
Mavi Sürgün, okumaya başladığınız andan itibaren bir daha elinizden bırakamayacağınız bir kitap. Acıların içinden nasıl olup da bu kadar umut, yaşama sevinci, mutluluk çıktığına sizler de inanamayacaksınız. Balıkçı’nın sürgün notlarını okurken hapishanelerin nem kokan kuytusundan girip, Tekirburnu’ndan kıyıya çıkacaksınız. Karanlık dehlizlerde bunalmayı beklerken pul pul balıklar, rengarenk çiçekler, aydınlık sabahlar içinde uyanacaksınız. Saf bir coşkunun, tükenmeyen umudun, çocuksu bilgeliğin ve sonsuz maviliğin kitabı Mavi Sürgün.
Halikarnas Balıkçısı kimdir? sorusunun en dürüst, en kestirme yanıtıdır Mavi Sürgün, Balıkçı’nın kitaplarını okumaya başlamak için en doğru, en güzel başlangıç. Kitap bittiği anda ilk sayfasına dönüp yeniden, yeniden okumak isteyecek, okuduktan sonra bile elinizden bırakamayacaksınız. Mavi Sürgün’ü indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile hemen satın almak için tıklayın.