Aganta Burina Burinata
KEMAL ATEŞ
Halikarnas Balıkçısı çevirileriyle de bilinen iyi yetişmiş bir aydındır. Bir öyküsü nedeniyle 1924 yılında sürgün gittiği Bodrum’u dünyaya tanıtan da odur.
Yazgısını değiştirdiği bu küçük kıyı kasabasıyla birlikte yazarın da yazgısı değişir. Cevat Şakir Kabaağaçlı olan asıl adını Bodrum’un eski adını alarak Halikarnas Balıkçısı olarak değiştirir.
Onun Aganta Burina Burinata (1946) adlı romanını ilkin öğrencilik yıllarımda Prof. Dr. Gündüz Akıncı’dan duymuştum. Hocamızın bize “okuyun” dediği romanlardandı. Bilgi Yayınevi bu kitabın 2019 yılında 64. baskısını yaptı.
Halikarnas Balıkçısı, cezasını tamamladıktan sonra Bodrum’a yerleşti, bu çevrede tanıdığı deniz insanlarını yazdı. Bodrum sürgünlüğünden sonra yazdığı deniz öyküleri ve romanlarıyla asıl kişiliğini buldu. İnançlarıyla, tutkularıyla, sevgileriyle, cömertlikleriyle ekmeğini denizden çıkaran gemicileri, balıkçıları, dalgıçları, sünger avcılarını anlatır yapıtlarında. Felaketlerinin denizden geleceğini bile bile denizden vazgeçemeyen insanlardır anlattıkları. Çoğunun yaşamı bir deniz kazasında ölümle biter. Cevat Şakir, denizi ayrı karayı ayrı bir dünya olarak görür, Aganta Burina Burinata bu iki ayrı dünyanın romanıdır. İnsanlar denizde başkadır, karada başka; aynı insan denizde başka, karada başka biri oluverir.
Romanın başkişisi, aynı zamanda anlatıcısı olan Mahmut çocukluğundan başlar anlatmaya. Ölmüş atalarından teyzelerinin, halalarının, yani kadınların köyde mezarları varken, erkeklerin çoğu denizde boğulduğundan mezarları bile yoktur. Amcalar, dayılar mavi denizlerde bir hayal gibi silinip gitmişlerdir. Kahramanımız onların acıklı öykülerini dinleyerek büyümesine karşın, aklı fikri denizlerdedir; kahvehanelerde gördüğü “denizin salamurasında adamakıllı pişmiş kaskatı denizcilere” hep hayranlıkla bakar. Daha çocukluğunda oyunlarıyla, oyuncaklarıyla sever denizi. Bilgiyi kafadan değil de ayak tabanından veren falakalı okul eğitimden soğur, çocuk yaşta balıkçı teknelerinde bulur kendini. Aynı işten hoşlanan Erkek Fatma dedikleri bir de arkadaş bulmuştur kendine. Çocuğun deniz sevgisi başlangıçta bu arkadaş sevgisiyle birlikte gelişir, erişkinlikteyse tam bir tutkuya dönüşür.
Babası denizden soğutmaya çalışır sürekli oğlunu:
“Oğlum sakın bunun bu haline aldanma. Kim bilir kaç gemiyi boğmayı tasarlıyor. Seni de boğuncaya kadar, aç, çıplak ve yoksul bırakır. Sen toprağa bak…” Baba hep denizi yerer, toprağı över:
“Toprak değil mi ya deniz gibi insana başkaldırmaz, onun emeğine yatışır. Ben on yaşımda iken buraların çalısı çırpısı, taşı ayıklandı. Toprakları sabanla uysallaştırıldı… Gel gelelim deniz uysallaşır mı hiç?” (s. 14)
Romanı güzelleştiren dili ve Halikarnas Balıkçısı’nın müthiş gözlemleridir. Denizi rüzgârıyla, fırtınasıyla, dalgasıyla, bazen bombayla durdurulan hortumuyla güzel anlatır. Bir rüzgâr çıkar, elma kabuğunu soyar gibi yeryüzünün derisini soyar sanki, direkler acı acı haykırır, çarmık ipleri katıla katıla ağlıyormuş gibi olurlar. Kasalardan kopan ipuçları havada kamçılar gibi şaklar. Büyük, güçlü dalgalar kenarlarda, kumlar önünde diz çöker ancak. İnsanoğlunun doğayla mücadelesini anlatan eşsiz sahneler vardır romanda. Bu fırtınalardan sonra çoğu denizcilere beyaz yelkenler kefen olmuştur. Mezarları bile olmaz. Hazindir öyküleri… Yeni bir teknenin kızaklar üstünden denize indirilişi güzel bir türküye dönüşür Halikarnas Balıkçısı’nın dilinde. Anlatıcı bir deniz insanı olsa da, söylediklerinin gerisinde yazarın yapıta derinlik katan bilgece yorumları ve şiirsel dili her zaman kendini gösterir.
Uzun bir deniz yolculuğundan dönen Mahmut sevdiği kızın başına gelenlerden habersizdir. Kötü insanların attığı saçmalarla gözü kör olmuş, yüzü bozulmuştur. Mahmut çok istediği halde bu durumda Fatma evlenmeye razı olmaz.
Kahramanımızın başka bir kızla, Ayşe ile evliliği onu ister istemez toprak adamı yapar. Bu işlere alışmak için çalışıp çabalasa da gönlü hep denizlerdedir. Kasabanın hep denize çıkan sokakları gibi sonunda Mahmut’un yazgısı onu alıp gene denize götürür.
Yer yer Osmanlıca kalıntısı sözcükler bulursunuz Halikarnas Balıkçısı’nda, ancak halk dilinden beslenen bir yazardır, konuşma dilinden, özellikle gemicilerin dilinden çok yararlanır. Önceleyin, sonraleyin, angılanmak, duralak, kalkıntı, hartamız portamız, harhara, göveri, özlemli özlemli, çala taban, dudaktan söylemek, kese birliği etmek, biliş çıkmak gibi sözlüklere girmemiş ya da yazar ilgisinden uzak kalmış, unutulmaya yüz tutmuş, ihmal edilmiş (yerel demiyorum), benim Saklı Sözlük’e aldığım ya da alacağım sözler çoktur onda. Gene altını çizdiğim “fışıltı” gibi kimi sözcükler ondan bir alıntıyla yer bulmuştur sözlüklerde. Halikarnas Balıkçısı, özellikle konuşma dilindeki eylemleri, yardımcı eylemleri iyi kullanır. Onu da sözlüklere sözcük katan yazarlar arasında gördüğümden, yapıtlarını hayranlık duyarak okudum.
* Bu yazı https://www.aydinlik.com.tr'den alınmıştır.
Halikarnas Balıkçısı'nın Aganta Burina Burinata kitabını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile hemen satın almak için tıklayın.