Cebine Çehov’u Koymadan Gitmezdi
Yaşamından Yazdıklarına Eşi Benzeri Olmayan Bir İnsan: M.Ş.E.
Edebiyatımızın en şaşırtıcı yazarlarından biridir, Memduh Şevket Esendal. Geç keşfedilmiş, gerçek değeri çok sonraları anlaşılabilmiştir.
Düzenli bir eğitim alamadığı ve hiçbir okulu bitiremediği halde; Farsça, Rusça ve Fransızcayı kendi çabasıyla öğrenen bir “alaylı”dır. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin müfettişi olarak Anadolu’da epeyce dolaşmış; Atatürk’ün özel çağrısı ile yurtdışında Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden ilk diplomatımız (Bakü 1920-24) olmuştur. Rusça öğrenmesi ve Çehov’un öyküleriyle tanışması da yine bu dönemdedir. Memduh Şevket’in oğlu Ahmet Esendal, babasının Çehov sevgisiyle ilgili olarak şunları söyler:
“Sonradan Bakü’de Rusçayı öğrendi. Rus edebiyatını bilirdi. Rus musikisini bilirdi. Plâklar getirmişti büyük Rus bestekârlarının. Rus eserlerinin hepsini okumuştu; fakat taparcasına sevdiği şey, Çehov’du. Çehov’un hayranıydı. Rusçayı öğrendikten sonra, Tolstoy dâhil hepsini okuyor da onun kişiliğine Çehov uyuyor. Ölünceye kadar Çehov’un eserlerini yanından eksik etmedi. Ankara’dan İstanbul’a giderken bir yastığını, bir de Çehov’u cebine koymadan gitmezdi. Çehov’u kaç defa okuduğunu Allah bilir. 1920′lerden vefatına (1952) kadar Çehov dedi, başka bir şey demedi. Çok çok severdi.”
“Atatürk Kuşağı”nın Özel Bir Temsilcisi
Esendal; Cumhuriyet Türkiye'sini yaratan ve “Atatürk Nesli” denen, 1880’li yıllarda doğan özel bir kuşağa mensuptu. Günlük siyasetin çok dışında, idealist bir devlet ve dava adamı, birikimli bir aydındı.
“Esendal’ın Yüksel Caddesi’ndeki üç katlı evi; âdeta bir kültür evi, bir siyasi tekke gibiydi. Müdavimleri; şair Ahmet Kutsi Tecer başta, şairler, edebiyatçılar, subaylar ve halktan kişilerdi. Genç milletvekilleri ve siyasetçilerden Kasım Gülek, Nihat Erim, Cemil Sait Barlas, Vedat Dicleli, Kemal Satır, Tahsin Banguoğlu, Bedrettin Tuncel en sık gelenlerden idi.” (Manevi oğlu M. Rıza Bekin).
M.Ş.E., profesyonel siyasetçi kimliğiyle oldukça tanınan biriydi; ama yazdığı hikâyelerde pek çok takma isim kullanarak sanatçı kimliğini gizlemeyi tercih etti. Bu iki dünyanın sınırlarını kesin çizgilerle ayırarak yaşadı. Oysa ölümünden sonra sanatçı yönü, politik kimliğinin çok çok önüne geçecektir.
Türk hikâyeciliğinde; Ömer Seyfettin ile Sait Faik arasında önemli bir kilometre taşı ya da bir köprü sayabiliriz Esendal’ın öykülerini… Artık “olay” hikâyesi dönemi bitmiş, Çehov ile büyüyen “durum” hikâyeleri devri başlamıştır. “Serim, düğüm, çözüm” ilkesiyle yazılanlar yerini, günlük hayatın herhangi bir anından alınan küçük kesitlere bırakmıştır. Esendal’ın çok etkilendiği Çehov öyküleri, onun çıkış noktası ve rehberi olacaktır.
“Hikâye yazmak hayattan intikam almak gibi bir şey”
Halkı seven ve gerçek bir halkçı olan Esendal’ın hikâyelerini de doğal olarak, Anadolu halkı ve coğrafyası beslemiştir. Sıcak ve içtendir. Kahvehane, tren istasyonu, esnaf dükkânı, muhallebici, dost meclisi demeden halkla iç içe yaşamayı, onlarla söyleşmeyi çok sever. Öykülerinde, insan sevgisi ve hoşgörüsünü açıkça okuyabilirsiniz. İnsanlara umut aşılayan, neşeli şeyler yazmayı amaçlar ve öyle de yazar.
“OTLAKÇI” kitabındaki hikâyeler…
Aralarında “Otlakçı” da dâhil, yirmi beş hikâyenin bulunduğu kitapta güncelliğini koruyan birkaç tanesine özellikle değinmek gerek.
“Mülahazat Hanesi” adlı hikâye; günümüzde her türlü kurumda ciddi bir sorun haline gelen “Liyakat” meselesini akla getiriyor. Bir devlet dairesinde geçen olayda; işten anlamayan, bu nedenle de sorun çözmekten ve inisiyatif kullanmaktan korkan, bocalayan, işten kaytaran, sorumluluğu başkasının üzerine atmak isteyen görevliler anlatılır. Resmi olarak kayda geçen telgrafla sigara ağızlığını temizleyen bakan, olayı daha da içinden çıkılmaz hale getirir.
“Türbe” adlı mini hikâyede; önceleri çöplük olan bir yere birkaç uyanık tarafından duvar örülerek türbe yapılması ve halk tarafından atılan paralar, yapılan bağışlarla bu insanların nasıl zengin olduğu anlatılır. Hacılıkla hocalıkla ilgisi olmayan kişiler halkın dini duygularını insafsızca sömürür.
Kitaba adını veren “Otlakçı” ise yüzsüz bir otlakçının, kahve arkadaşını nasıl çileden çıkardığını anlatır. Her işin bir raconu vardır ve buna uymayan biri, sınırları ve insanın sabrını zorlar. Bununla birlikte; huylu da huyundan kolay kolay vazgeçmez.
Dövüşen çocuklar, abartmayı çok seven adamlar, haksızlığa uğrayan güçsüzler, yeni evliler, haksızlık yapan zalimler, sarhoşlar, bürokratlar… Memduh Şevket Esendal’ın zengin kadrosu ile tanışmak, bu güzel hikâyeleri okumak, insana kendini çok da iyi hissettiriyor.
Memduh Şevket Esendal’ın Otlakçı kitabını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile hemen satın almak için tıklayın.