Dionizyak Anadolu’dan Apollonien Hellen Dünyasına
Balıkçı, Hey Koca Yurt kitabında Nietzsche’nin eski Yunan dünyasını incelerken bu uygarlıklarda iki farklı eğilim gördüğünü anlatır bizlere:
* Apollonien Eğilim
* Dionizyak Eğilim
Bu iki akımdan Apollonien, yani Apollonvari olanı akademik bir eğilimdir. Yazıları pürüzsüz ve duygusuzdur. Laf kalabalığının içinde ne anlattıkları belli olmaz. Dinozyak ise adını aldığı şarap tanrısının sarhoşken konuşması gibi süssüz, gösterişsiz, saf ve temizdir. Dionizyak eğilim türkülerden ve şiirlerden beslenerek yüksek bir lirizme ulaşırken, Apollonien eğilim duyguları öldürmeyi marifet sayar.
Nietzsche Anadolu’da yaşayan İyonya’lıların içindeki doğa ve yaşam sevgisini ateşleyen Dionizyak eğilimi vurguladıktan sonra Yunanlı Platon’un ve Hıristiyanlık inancının bu eğilimi tersine çevirdiğini şöyle anlatır:
“İonya için cinsel simge, en derin saygıya değer işaretti. Ölümü yenmeyi anlatıyordu; yeni baştan doğma ile ölümsüzlüğü ve sonsuz hayatı temsil ediyordu. Her bireysel gebelik ve her doğum büyük şenliklerle kutlanır, doğum sancıları da kutsal sayılırdı. Ben İonya sembolizmi kadar yüksek bir sembolizm tanımıyorum. Hayatın meydana geldiği yollar kutsal sayılıyordu. Hıristiyanlık, hayata karşı beslediği nefretle, cinsiyeti kirli bir şey saydı ve hayatın her çeşit başlangıcına çamur attı”
Balıkçı Nietzsche’nin sözlerini şöyle bağlar: “Eski Bektaşi ayinleri, cemleri nefesleri ile şiddetle Dionizyak idi. Hatta Nesimi ‘Hak için medreseye, aşk için meyhaneye gittiğini’ söylerken medreseden Akademiyi, meyhaneden ise Dionizyak toplantıları kasteder.”
Anadolu’nun Dionizyak eğilimi Alevi-Bektaşi kültürünün yaşam sevinciyle günümüze ulaşırken, Hellen dünyasının Apollonien eğilimi Hıristiyanlık üzerinden cinsiyeti kirli, doğum eylemini ise lekeli bir hale dönüştürür. Gebelik ve doğum, Apollonien Hıristiyanlık anlayışında neredeyse bir nefret duygusu içinde gizlenirken, Dionizyak Alevi-Bektaşi inancında sevinçle karşılanır.
Nietzsche’nn Dionizyak ve Apollonien eğilimlerinin kıyaslandığı Hey Koca Yurt, Halikarnas Balıkçısının en sevdiği kitabı ve okurlarından büyük bölümüne göre de yazarın başyapıtıdır. Kitabın sonunda şöyle yazar Balıkçı: “Bu yapıtın konusu Anadolu’nun düşünce bakımından değil, sanat bakımından tarihidir. Buraya dek, Anadolu'nun ırmak ve sularıyla akıldı. Dağları ve taşlarıyla sarmaş dolaş olundu. Denizlerinde yol alındı. Efsaneleri anıldı. İlkçağının tarihiyle gezildi. Hacılar'a, Çatalhöyük'lere uğrandı. Uzak geçmişin olayları gözden ve gönülden geçirildikten sonra, tüm bu yerlere, Hey Koca Yurt!.. Denmez de ne denir?'
Halikarnas Balıkçısı Antik Yunan adıyla anılan uygarlıkların Hellenistan’la bir ilgisinin olmadığını söyler. Balıkçı’ya göre Homeros, Pythagoras, Thales, Herodotos ve Sappho Anadoluludur. İnançları da, dilleri de, yaşayışları da Atinalılardan farklı, Anadolu’ya özgüdür.
Hellenistan Hayranlığına İtiraz
Hey Koca Yurt, batılılar tarafından yazılan bilim ve sanat tarihi için bir düzeltme gibidir. Balıkçı’ya göre bilimin ve sanatın gerçek kaynağı Hellenistan değil Anadolu’dur. Ne yazık ki batılı ülkeler Anadolu kültürünü sahiplenirken, Anadolu’da yaşayan toplumlar hemşerilerini unutmuş gibidirler. Hey Koca Yurt Anadolu’yu ve dünyayı tanımak isteyenler için en temel başvuru kitabı gibi düşünülebilir. Anadolu’nun bilimsel ve sanatsal değerlerini bir araya getiren bu kitap Anadolu topraklarında yaşayan İyonyalılar, Likyalılar gibi uygarlıkların veya Alevilik gibi inançların Anadolu ırmaklarından beslenen ortak bir dile ve güzelliğe sahip olduklarını da anlatır.
Hey Koca Yurt, bu topraklarda yaşayan herkesin mutlaka ama mutlaka okuması gereken bir Anadolu destanı. Anadolu’ya, Anadolu uygarlıklarına ve dünyaya bakış açınızı değiştirecek bir başyapıt. Hey Koca Yurt, barışın, sanatın, sevginin ve farklı dillerde de olsa birbiri üstüne eklenen güzelliklerin bir derlemesi.
Balıkçı’nın başyapıtı Hey Koca Yurt’u indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneğiyle satın almak için tıklayın.