Halikarnas Balıkçısı'nın kızı anlatıyor: Şakir Paşa ile Cevat Paşa'nın Hikâyeleri
Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar adlı diziyle Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna ve gelişimine tanıklık etmiş geniş bir ailenin hayatı da gündeme gelmiş oldu. Şakir Paşa’nın ailesi, ressam Fahrünnisa Zeyd, gravür sanatçısı Aliye Berger, seramik sanatçısı Füreya Koral, ilk kadın tiyatro yönetmeni Şirin Devrim, usta yazar Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir) gibi Türkiye’nin sanat ve edebiyat camiasında yer edinmiş sanatçıların doğduğu bir aile olarak dikkat çekiyor. Hepsinin kendi şahsına münhasır farklı hayat hikâyeleri var. Ama önce Şakir Paşa'nın kendisini tanıyalım. Şakir Paşa kimdir? Geçmişi nedir, Osmanlı Devleti'nde hangi görevlerde bulunmuştur? Ağabeyi Cevat Paşa'nın rolü nedir? II. Abdülhamit Cevat Paşa'yı sadrazamlıktan neden azletmiştir? gibi soruları kaynaklar yardımıyla yanıtlayalım.
Şakir Paşa Miralay Asım Bey'in üçüncü çocuğu olarak 1855 yılında Bursa'da doğdu. Asım Bey, geçmişi Antalya Elmalı bölgesinde yaşayan bir Türkmen aşiretine dayanan, sonrasında Afyonkarahisar'ın Kabaağaç bölgesine yerleşerek çiftçilik yapan, bundan dolayı Kabaağaçlızadeler olarak anılan bir ailenin çocuğuydu. İstanbul'a gönderilip askeri okula yazdırılmış, başarılı bir asker olarak askeri şuraya kadar yükselmişti. Şam'da görevliyken Sıdıka Hanım ile evlenmiş, Cevat Paşa ile Sara Hanım orada doğmuştu. Daha sonra Bursa'ya atandı, Şakir Paşa da orada doğdu. Şakir Paşa henüz 8 yaşındayken babası Asım Bey ile annesi Sıdıka Hanım kısa aralıklarla vefat ettiler, ilerde şeyhülislamlık yapacak olan Atıfzade Hüsamettin Bey üç çocuğu himayesine aldı. Sonrasında Cevat Paşa ile Şakir Paşa'nın Harbiye eğitimi başladı.
Halikarnas Balıkçısı’nın (Cevat Şakir Kabaağaçlı) kızı İsmet Noonan Kabağaçlı Anılar Akın Akın adlı kitabında bu dönemi şöyle anlatıyor:
“Büyük dedemiz Miralay Asım Şam’da görevli iken oranın ileri gelen ailelerinden Suriyeli bir hanım olan Sıdıka ile evlenmiş ve üç çocukları olmuş. Büyük halamız Sara ve kardeşi Cevat Şam’da doğmuş. Şam’dan sonra büyük dedemiz Asım Bursa’da bir göreve atandığında bizim dedemiz Şakir burada dünyaya gelmiş. Büyük dedemiz Asım çocukları henüz 14-10-8 yaşlarındayken ata bindiği bir günün sonunda fıtık patlaması sonucu peritonitten vefat etmiş. Kısa bir süre sonra o zamanın ölümcül hastalığı olan veremden Sıdıka Hanım da hayatını kaybedince üç çocukları ortada kalmış. İşte o zaman çok kuvvetli, cesur karakterli abla Sara, iki kardeşine sahiplenmiş. Fakat ne de olsa, o da on dört yaşlarında bir çocuk ve ağır bir sorumluluk yüklenmiş omuzlarına. Sara Hala zekâsını kullanıp bir çare bulmuş içinde bulundukları duruma. Babasının çok yakın bir dostundan destek alarak, iki oğlan kardeşini, o zamanki adıyla Mekteb-i Harbiye olan askeri okula yazdırmış. Her iki kardeş de bu okuldan büyük bir başarı göstererek mezun olmuşlar ve Osmanlı hanedanlığının son yıllarında çok önemli görevlere atanmışlar."
İki kardeş aldıkları her işi başarıyla yerine getiren devlet adamları olarak Osmanlı Devleti'nin farklı vilayetlerinde komutan, vali, büyükelçi gibi görevleri yerine getirdi. Cevat Paşa genç yaşta sadrazamlık görevine kadar yükseldi ancak bir dönem sonra eleştirel yaklaşımları nedeniyle II. Abdülhamit onu sadrazamlıktan azletti. Bunun üzerine ağabeyine çok bağlı olan Şakir Paşa da görevlerini bırakarak emekli oldu ve Büyükada'ya yerleşti. Bu dönemi Cevat Şakir'in kızı İsmet Kabaağaçlı Noonan Anılar Akın Akın kitabında şöyle anlatıyor:
"Cevat Paşa, Abdülhamit zamanında Sadrazam olmuştu. Abdülhamit, Cevat Paşa’yı çok takdir etmesine rağmen, ileri görüşlü bu genç subay tarafından yazılan mektuplar onu kuşkulandırmaya başlamıştı. Cevat Paşa çok defa İmparatorluğun bazı yerlerde iyi yönetilmediğini, reform yapmak gerektiğini açıkça mektuplarında dile getiriyordu. Huzursuz ve ürkek olan Sultan bundan çok rahatsız olmuş olmalı ki Cevat Paşa’yı sadrazamlıktan azletti. Güya komutanlık görevi ile kendisini Şam’a gönderdi. Cevat Paşa bunun bir sürgün olduğunun bilincinde idi."
Abdülhamit’in Cevat Paşa’yı sadrazamlıktan azletme süreci Sadi Borak’ın yazdığı Halikarnas Balıkçısı ve Bir Duruşmanın Öyküsü adlı kitapta da şöyle anlatılır:
“(Cevat Paşa) II. Abdülhamit’e bir de ıslahat layihası vermiştir. Cevat Paşa bu layihasında yabancı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki müdahalelerini önlemek üzere idari ıslahat yapılmasını, Yıldız Sarayı'nda bir heyet kurulmasını, bu heyetin onaylayacağı kararların hükümdar tarafından mutlaka onaylanmasını istemiştir. Bu layiha, padişahın mutlak yetkilerini kısıtlamayı amaçlayan cesurca bir atılımdır. Bunu, "demokratik bir girişim" olarak da niteleyebiliriz. Cevat Paşa'nın bu layihası II Abdülhamit’i ürkütmüş, hükümdar bunu, saltanat hukukunu kısıtlamak olarak nitelemiş, bu yüzden de Cevat Paşa'yı 8 Haziran 1895 tarihinde sadaretten uzaklaştırmıştır.”
Aynı kitapta konunun bir de Cevat Paşa’nın ağzından anlatıldığı bölüm var:
“Benim izzet-i nefsim var. Fakat ayrılmadan evvel memleketime bir hizmet daha yapmak istedim. Devletin vaziyetini, memleketin halini padişaha anlatıp ikaz etmek istedim. O esnada vatanperverandan bir zat, bana ıslahat tekliflerini havi bir layiha vermişti. Ben buna, Rumeli ve Anadolu'da sui idareden mütevellit fecayii ilave ederek Hünkar'a verdim ve Saray memurlarının hükümet üzerindeki nüfuzunu kaldırıp Babıali'yi ve Sadareti muhkem ve kavi hale koymasını tavsiye ettim. Hünkar beni hiddetli bakışlarla dinledi. Fakat vicdanen müsterihim. Elbette infisal edeceğim. Çünkü padişahın kamarillası, beni hürriyet ve meşrutiyet taraftarı olmakla itham etmiş. Bunu da haber aldım. Cenab-ı Hakka huşu ve tevekkül içinde kadere rıza gösteriyorum.”
Sonrasını yine Halikarnas Balıkçısı'nın Kızından Anılar Akın Akın adlı kitaptan okuyalım:
"Cevat Paşa’ya Şam’ın rutubetli havası ağır gelmiş, üzüntüsünden vereme yakalanmıştı. Durumu gün be gün ağırlaştı. Cevat Paşa’nın İstanbul’a gönderilmesi hakkında bütün yalvarışlar fayda etmedi. Ta ki ablası Sara Hanım bir gün sarayın bahçesine oturup kardeşinin İstanbul’a tayini gerçekleşinceye dek oradan kalkmayacağında ısrarlı oluncaya kadar. Bu skandal olayın duyulmasından korkan Sultan izin verdi ama artık çok geçti, iş işten geçmişti. Durumu ağır olan Cevat Paşa Nişantaşı’na, şimdi Işık Lisesi olan konağa getirildi. Nişantaşı’nda bu konakta kısa süre yaşadıktan sonra öldü. Fatih’te demir parmaklıklı, kilitli tutulan türbesinde ablası Sara ile yan yana yatıyor. (…)
Birbirlerine çok yakın olan üç kardeş Cevat’ın hazin ölümü ile perişan olmuşlar. Ağabeyinin ölümünden Şakir Paşa fazlasıyla etkilenmiş. Cevat Paşa Nişantaşı’nda şimdi Işık Lisesi olan bu konakta öldüğü için, dedemiz Şakir Paşa Padişah tarafından ailesiyle birlikte yaşamak üzere köşkün mülkiyetinin kendisine verilmesine rağmen çok sevdiği ağabeyinin izlerini taşıyan bu evde yaşamaya dayanamayacağını söyleyerek kabul etmemiş. Buradan çok uzak olan Büyükada’da, o zamanki Prinkipo’da yaşamaya karar vermiş ve ailenin Büyükada yaşantısı böyle başlamış. Dedem ve babaannemin beşinci çocukları Fahrunissa ve son çocukları Aliye bu evde dünyaya gelmişler.
Dedemiz tıpkı babam gibi çocuklarının lisan bilmelerinin dünya görüşlerini değiştireceği düşüncesi ile yabancı mürebbiyeler tutmuş, ayrıca kültür dersleri, müzik dersleri aldırmış, çocuklarına piyano hocaları tutmuş; zamanın eğitim sistemi içinde çok özel kişilikleri olan çocuklarının yetişmesinde öncü olmuş.(…)
Cevat ve Şakir Paşa kardeşler üstün başarılı askerlik yaşamları dışında dürüst, kişilik sahibi, aydın insanlardı. Her iki kardeş de zamanlarının çok ötesinde, yetenekleri olan, her biri tarih ve edebiyata, güzel sanatlara meraklı, ikisi de tarihçi ve yazar, altı lisan bilen, cilt cilt kitaplarla dolu kütüphaneye sahip özel kişilerdi.
Cevat Paşa’nın önemli iki kitabı var: Tarih-i Asker-i Osmani (Yeniçerilerle ilgili) ve Malumatü’l Kafiye fi Memalik-i
Bu kitapların asılları Arkeoloji Müzesi’nde muhafaza edilmektedir. Ayrıca Cevat Paşa’nın beş bin kitaplık kütüphanesi aile tarafından İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne bağışlanmıştır.” (Halikarnas Balıkçısı'nın Kızından Anılar Akın Akın, İsmet Kabaağaçlı Noonan)
Cevat Şakir'in kızı İsmet Kabaağaçlı Noonan Anılar Akın Akın kitabında, adını aldığı babaannesi İsmet Hanım'dan halaları Hakiye, Fahrünnisa, Aliye ve Ayşe'ye, amcaları Asım ile Suat'a, kuzenleri Füreya Koral'dan Şirin Devrim'e kadar Şakir Paşa ailesinin diğer fertlerini, çok daha geniş olarak babası Halikarnas Balıkçısı'nı ve kendi aile yaşamlarını, dünyalarına giren Sabahattin Ali, Ruhi Su, Safiye Ayla, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat gibi insanları da anarak, sohbet samimiyetinde bir sıcaklıkla anlatıyor.
İsmet Kabaağaçlı Noonan'ın yazdığı Halikarnas Balıkçısı'nın Kızından Anılar Akın Akın adlı kitabı almak için tıklayın.
Sadi Borak'ın yazdığı Halikarnas Balıkçısı ve Bir Duruşmanın Öyküsü adlı kitabı almak için tıklayın.
Halikarnas Balıkçısı'nın (Cevat Şakir Kabaağaçlı) kitaplarını incelemek ve almak için tıklayın.