Hayatımızdaki Girdaplar Üzerine Yazılmış Başarılı Bir Absürt Roman
"… Her şeyin başlangıcı bir taslaktı, Tanrı eline bir kömür parçası aldı…"
Bütün yapraklarını dökse de yaşama aşkı bitmeyen, yıllardır yalnız yaşayan 76 yaşındaki Zübeyir Bey’in hikâyesi bu... Yazar Hürer Ebeoğlu’nun deyimiyle, doğanın en büyük falsosu, korkunç bir fabrika hatası olan yaşama tutkusu...
“Ameliyat sırasında midede unutulan makas gibi ruhumuzda hiç bitmeyen bir yaşama aşkı unutulmuştu, ruhumuzun röntgeni çekilse kabak gibi çıkardı ortaya bu yaşama aşkı…”
Tanrı'nın Karalama Defteri absürt, gerçeküstü, mizahtan beslenen ama hüznün de hakkını veren bir roman. Her bölümde okuyucuyu bir başka girdabın içine çeken temposuyla yazar heyecanı hep yüksek tutmayı başarıyor. Kelimelerle ustaca oynayan Hürer Ebeoğlu, okuyucularını hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan girdaplarla yüzleştiriyor.
“Dünya şizofren olmuştu. Belki de kendini artık bir disko topu falan zannediyordu ya da başka bir gezegenin bir baltaya sap olamamış uydusu…”
Postacı Hilmi’nin getirdiği sarı zarf, Zübeyir Bey’in hayattaki girdaplarla yüzleşmesinin başlangıcıdır. Acaba bir hafta önce vefat eden nohut pilavcı Feridun’un fotoğrafı neden Zübeyir Bey’in kapısına bırakılmıştı? Peki, Bohçacı Behiye Vapuru’nda fotoğraf çeken kısa saçlı kızın gizemi neydi?
Şef Garson Erman Abi Sokağı’nda, Röntgen Apartmanı’nda oturan iflah olmaz bir dedikodu kumkuması olan Cemile Hanım var bir de… Ya trafikte yaşayan ünlü futbolcu Tarık Sektirir’in kardeşine ne demeli? Günün birinde aileden biri, “Ben trafikte yaşamaya karar verdim” derse ne halin varsa gör diyebilir miydiniz? Akraba bu sonuçta...
Bir de “Çakkalım kartınız var mı?” diye soran kasiyer Sema’nın kendinden beş yaş büyük, üvey ikizinin hiç bilinmeyen hayatı var… Ne kuyruğu olduğuna bakmaksızın sıraya girmekten kendini alamayan Çimen Hanım’ı da atlamak olmaz.
Hürer Ebeoğlu, “Nasıl oluyor diye düşünmeyi bırakın, gerçek dünyayı unutun, kendinizi hikâyeye teslim edin” diyor. Absürt bir romanı okurken keyif almanın ipucunu veriyor okuyucularına.
“Bir zamanlar ben de senin gibiydim amca.”
“Benim gibi mi? Sen de mi sadece ismini bildiğin bir adama merhaba demek için her gün sokaklarda boş boş dolanıyordun?”
“Hayır ama benzer bir girdap. Ben durmadan adres sorardım. ‘Kazıklı Voyvoda Evlendirme Dairesi nerede? Nikâh törenime geç kaldım da’ diye sorardım.”
“Değişik bir girdapmış.”
Sürekli hareket halinde olmana rağmen hiçbir yere gitmediğin, seni alıp topaç gibi çeviren bir şey girdap... Daha da ilginci, olan bitenin farkında olmamak… Girdap işte, nedensiz, ansızın geliverir… Girdabınız mı var derdiniz var.
“Peki, sizin girdabınız ne?” Tanrı’nın Karalama Defteri sizi bu soruyla baş başa bırakıyor. Kitabı okurken kendi girdaplarımızla yüzleşip, hangi kapıların ardında neler aradığımızı sorguluyoruz ister istemez. Hayattaki gariplikler, döngüler bazen sıradanlaşıyor, hayatın kaçınılmaz bir parçası haline geliyor. O andan itibaren artık hiçbir şey absürt değildir… Peki ya girdapsız bir dünya mümkün mü?
Tanrı’nın Karalama Defteri tüm klişeleri mizahi bir üslupla harmanlayarak absürt bir hikâye ortaya koyuyor.
“Bu nedir Jale Hanım?”
“Kullanmadığım böbreğim, al senin olsun.”
“Niye zahmet ettiniz, benim böbreğim vardı, ihtiyacı olan birine verin isterseniz.”
“Al işte içimden geldi, ihtiyacın yoksa da organ mafyasına satarsın.”
“E ayıp olmasın alayım bari. Uzatılan böbrek geri çevrilmez.”
Tanrı'nın Karalama Defteri, sonunu tahmin etmenizin imkânsız olduğu, gerçeküstü bir roman.
“Bu dünya bizi böyle yapıyor, sebepsiz yere girdapların içine sokup duruyor. Aslında dünyanın da suçu yok, ne yapsın, onun da her yanı böyle girdaplarla dolu. Bu dünya bir girdap tarlası efendim ama şimdi önümüzde bir umut var, bir kapı…”
Hürer Ebeoğlu’nun Tanrı'nın Karalama Defteri kitabını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile hemen satın almak için tıklayın.