İçimizdeki cehennemdir yalnızlık.
“(….) otelde kurduğum düzen hiç bozulmadan sürüp gidiyordu; istersen olaysız, tekdüze, silik bir yaşam da diyebilirsin buna. Bu kıpırtısız, silik yaşam, gecikmeli Ankara treniyle o kadının gelişine değin sürdü; onun gelişiyle allak bullak oldu her şey…
Küçük deri valizini yere koymuş, ‘Merhaba, yeriniz var mı?’ diye sormuştu. Otelin en güzel odasını vermiştim ona. İçimi ısıtan sımsıcak bir sesle ‘Nüfus kâğıdım yanımda yok’ demişti. ‘Zararı yok’ demiş, göz yummuştum.”
“Otel güvenli bir sığınaktı benim için.”
Anayurt Oteli’nin kahramanı Zebercet; Emin Özdemir’in Kurmaca Kişiler Kenti’nde kule biçiminde bir evde yaşamaktadır. Yazar, bu sessiz ve ıssız adamın ziyaretine gider. Evinin ön cephesini tümüyle kaplayan resim, Norveçli ressam Edvard Munch’un ünlü tablosu Çığlık’a benzer; ayrıca boynunda baykuş kafalı yılanlar taşıyan erkekler ve masal cadılarını anıştıran kadın yüzleriyle doludur. Zebercet, yazarla konuşmayı kabul eder, ona içini döker. Zebercet bir ara, böylesine sefil, iğrenç bir hayatı ona yaşatan yaratıcısına hesap sorar, romancı Yusuf Atılgan da bu sohbete ortak olur.
The Scream, Edvard Munch
“Ben celladını da cehennemini de içinde taşıyan biriyim.” Roman kahramanlarının yaşadığı bu ütopik kentte, Zebercet’in evini ararken karşılaştığı Julien Sorel de, yazara benzer bir söz söylemiştir: “Ben kutsal kitaplarda sözü edilen cehennemden daha korkuncunu içimde taşıdım hep.”
Anayurt Oteli; 1986 yılında aynı adla filme çekildi. Yönetmenliğini Ömer Kavur'un yaptığı, başrollerinde Macit Koper, Şahika Tekand, Orhan Çağman ve Serra Yılmaz'ın rol aldığı film, sinemamızın unutulmazları arasındadır.
KURMACA KİŞİLER KENTİ’NDE,
ZEBERCET ile YAZAR KONUŞUYOR:
“Sonraları otele müşteri de almaz oldum. Kim gelirse gelsin, ‘Yerimiz yok’ diyor, artık yeni müşteri almıyordum otele. Onun kaldığı odayı nasıl bırakmışsa öyle kalmasını istiyordum, elinin değdiği her şey, yerli yerinde kalmalıydı. Kaldığı odaya gidiyor, her şeyde onun bıraktığı izlere bakıyordum: ‘Karyola demirindeki havluya, yatağın ayakucuna atılmış yorgana, kırışık yatak çarşafına, terliklere, sandalyeye, başucu masasındaki gece lambasına, bakır küllükte bitmeden söndürülmüş iki sigaraya, tepsideki çaydanlığa, süzgüye, çay bardağına, tabaktaki şekerlere…”
Araya girip sözünü kesiyorum, “İyi de Zebercet” diyorum, “ne bekliyordun o kadından? Niye onun dönmesini sabırsızlıkla istiyordun?”
“Söyleyeyim” diyor. “Onun bakışlarında beni küçümsemeyen bir ışık vardı; sesinde de. İçimdeki cehennemden kurtaracaktı beni, kurtarıcım olacaktı; ama gelmedi işte, geleceği de yoktu. Bir görünmüş, beni umutlandırmış, sonra da kayıplara karışmıştı.
Geleceğinden umudumu kesince otelin kapısına ‘kapalıdır’ levhasını taktım. Benim için bitmişti her şey.”
(s.107-108)
Emin Özdemir’in “Kurmaca Kişiler Kenti” kitabını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile hemen satın almak için tıklayın.