ATATÜRK’ÜN İZİNDEKİLER
Türkiye’nin ilk kadın heykeltraşı... Türkiye’nin ilk ve tek kâğıt mühendisi... Türkiye’nin ilk kadın ziraat yüksek mühendisi ve akademisyen kızı... Kurtuluş Savaşı’na ve Atatürk’e büyük destek vermiş, Türkiye’nin ilk Diyanet İşleri Başkanı...
Birçok ilde kütüphane, kitaplık ve müzeler açmış, Atatürk Müzesi’nin de kurucusu olan Atatürk’ün unutulan yaveri... “Türk Hititolojisinin babası”... Tarihle Oynayan Çocuk...
Türkiye’nin ilk operası Özsoy Operası’nın yazan ve besteleyenler... Türkiye’nin ilk kadın opera sanatçısı... Bulutlarda Atatürk adlı ünlü o fotoğrafı çeken resim öğretmeni...
NASA’da Apollo 11 projesinde görev alarak 1969’da Ay’da ilk kez yürüyen Neil Armstrong ve beraberindeki astronotların dünyaya dönüşü için yazılım geliştiren Türk ve ilk uçak mühendisi babası...Hababam Sınıfı’ndaki ‘Kel Mahmut’ karakterine ilham olan ve Atatürk’e destek olmak için telgrafla padişaha rest çekecek kadar cesur olan öğretmen...Tüm bu büyük yurtsever inanılmaz başarılarla dolu öykülerini keşfetmeniz üzere sizleri bekliyor.CUMHURİYETİN UNUTULAN KAHRAMANLARI
- İncelemenizde yer alan her isim Atatürk devrimlerinin, çağdaşlaşma yolunda kuşaklar boyu kelebek etkisini ortaya koyuyor.
Her biri Türkiye’nin eğitim, iktisat, bilim, tarih, dil, sanat, müzik başta pek çok alanda kalkınması ve gelecek kuşaklara sağlam temeller bırakılması yolunda birer nefer olan bu insanların, devrimlerin hakkını nasıl verdikleri, ne gibi başarılara imza attıklarını ortaya koyuyorsunuz.
Ve Atatürk’ün yeşerttiği bu kahramanların çoğunun yazık ki unutulduğunu vurguluyorsunuz.
Size bu incelemeyi kaleme aldıran duyguları anlatır mısınız?
Türk toplumunda maalesef işittiklerine inanların sayısı araştıran ve okuyanlarınkinden daha fazladır. Herhangi bir konuda kişi araştırıp öğrenmek yerine işittiğine inanarak bir ‘şeyi’ seviyor ya da düşman oluyor. Bu nedenledir ki genel olarak Türk insanı Atatürk’ü de kulaktan dolma bilgilerle öğreniyor.
Oysa Atatürk ne güzel özetlemiş, illa beni görmeniz gerekmez, benim fikirlerimi ve duygularımı anlıyorsanız yeterlidir. İşte onun felsefesini anlamak için yaptıklarını okumak ve öğrenmek gerekir.
Bu kitabı yazmaktaki amacım da onun devrimlerini, hayatını, felsefesini ve buna ilişkin olarak onun ideallerini somutlaştıran gençlerin başarı öykülerini kaleme almaktı.
Kitabımda; kültür, sanat, bilim ve akılla hayatı yorumlayarak çağdaş bir ülke inşa etmeye çalışmasını somut örneklerle göstermeye çalıştım.
Bu süreçte Atatürk tek başına değildi elbet, O’nunla birlikte yürüyen, Cumhuriyeti yükselten gençleri ve arkadaşları vardı, işte ben bu kişilerin bir kısmına kitapta yer verebildim.
Örneğin ilk arkeolog, ilk heykeltıraş, ilk uçak mühendisi, ilk kâğıt mühendisi, ilk gemi mühendisi gibi Cumhuriyetin ilklerini gerçekleştiren kişilerin başarı öyküleri bu kitapta yer alıyor.
- İncelemeyi kaleme alma süreci nasıl gelişti, hangi kaynaklar ve tanıklıklar ışığında kaleme aldınız? Kimlerle bizzat da görüştünüz?
300 civarında kaynak kitap, kamu ve özel arşivler, akademik yayınlar, röportajlar, şehirler arası yolculuklar derken üç sene sonunda Atatürk’ün İzindekiler ortaya çıkabildi. Bilgi Yayınevi de büyük emek vererek kitabı yayına hazırladı.
Kitabın hazırlık aşamasında Prof. Dr. Zeliha Berksoy’dan Prof. Dr. Arsev Eraslan’a, Doç. Dr. Hüner Tuncer’den Hıfzı Topuz’a, Nazmi Kal’dan Tarihçi Recep Bozkurt’a kadar birçok önemli isim, tanık, akademisyenle görüşerek bilgi aldım. Salt bir akademik metin olmaması için gerçekliğe sadık kalarak öyküleştirdim.
SİVİL, İNSAN ATATÜRK
- Atatürk’ün İzindekiler, kahraman asker ve siyasetçi kimliklerinin yanı sıra asıl “sivil, insan Atatürk’ü nasıl ortaya koyuyor?
Atatürk’ün duygusal bir insan olduğunu hatta birçok defa topluluk içinde gözyaşlarına hâkim olamadığını hatıratlardan öğreniyoruz. ‘İnsan Atatürk’ün en güzel örneği bu kitabın içindeki Hadiye Tuncer anısında yer alır.
Şöyle ki; 1930’ların hemen başıdır. Ankara’da Ziraat Enstitüsü’nde okuyan talebeler bir tiyatro eserini sahneye koyacaktır. Aylarca çalışılır. Son provada Hadiye isimli genç kız düşüp ayağını kırar. Bu nedenle ertesi gün Halkevi’ndeki temsilde sahneye çıkamaz. Üzüntüsü katlanır çünkü Gazi de temsili izleyecekler arasındadır.
Hadiye kırık bacakla evinde oturup sahne alamadığı için gözyaşı dökerken kapısı çalar. Gelen kişi “Bunu size Gazi Hazretleri gönderdi” diyerek bir kutu uzatır. Hadiye kutuyu açınca gülün üzerine iliştirilen bir notu görür: “Acil şifalar dilerim kızım. Kemal Atatürk”
İşte bu hatıra bize ‘İnsan Atatürk’ü layıkıyla tarif eder. Hadiye’ye ne mi olur? Okulunu bitirir ve Türkiye’nin ilk kadın ziraat mühendisi olarak tarihe geçer.
Bu örnek aynı zamanda Atatürk’ün çocuklara ve gençlere verdiği önemi gözler önüne serer. Çünkü var ettiği Cumhuriyet bu nesil ile parlayacaktı. Günümüzde de gençlere büyük görev düşüyor, Atatürk’ü anlamak ve onun emanetini ileriye taşımak gerekiyor.
- Yurdunda olduğu gibi dünyaya açılarak ABD’de de ülkesini en iyi şekilde temsil etmiş, eğitim alanında kendisi de devrimsel başarılara ulaşmış, Mehmet Fuat Umay ile başlıyor incelemeniz. Nasıl bir örnektir Umay?
Güçlü bir devlet olabilmek için iyi yetiştirilmiş insan gücünün önemini Atatürk gayet iyi biliyor. Gençliğe hitabe, bu ana fikrin bir yansımasıdır aslında. Günümüzde yeniden okunduğunda görülecek ki Atatürk bir kılavuz bırakmıştır gençlere.
Çocuk ve gençler Atatürk için büyük bir önem taşır. Maalesef Cumhuriyetin ilk yıllarında azımsanmayacak oranda çocuk ölümleri var. Eğitimden mahrum kalan çocuklar sanki bu coğrafyanın kaderi. Ama Mustafa Kemal bunun önüne geçmek istiyor.
Tüberkülozu yenme ve çocuk sağlığı konusunda Besim Ömer Akalın, genel sağlık alanında Refik Saydam önemli sorumluluklar almış, Mustafa Necati, Reşit Galip maarif konusunda önemli atılımlar yapmıştı. Bilhassa savaş sonrası yetim kalan çocuklar konusunda güvendiği bir isme yani Mehmet Fuat’a görev biçmişti.
Şöyle özetlemek gerekirse; Mustafa Kemal, Mehmet Fuat Bey’e ‘Çocukları koruyan ruh’ manasına gelen Umay soyadını veriyor. Umay, fikren ve ruhen sağlıklı nesillerin ortaya çıkması adına çok önemli işler yapıyor.
Himaye-i Etfal Cemiyeti yani Çocuk Esirgeme Kurumu’nu kuruyor. Eğitim sisteminin inşası için Filozof John Dewey’in Türkiye’ye gelmesini sağlıyor. Ankara’daki ilk Himaye-i Etfal Cemiyeti binasını yaptırıyor.
Cemiyete para toplamak için ‘çocuk haftası’ fikrini ortaya atıp harekete geçiyor. Böylece 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın temelini atan kişi oluyor. Çıkarılmasını sağladığı ve fikir babası olduğu Harika Çocuk Yasası ile İdil Biret, Suna Kan, son kuşaktan Fazıl Say gibi dünyaca ünlü sanatkârların yetişmesini sağlıyor. Dahası Türk Hava Kurumu’nun da fikir babası.
Atatürk’ün vasiyetini yani çocukların koruyuculuğu vazifesini yerine getirmiş fakat günümüzde maalesef unutulmuştur. En azından 23 Nisanlarda adının anılması gereken Umay’ı bu kitapta yaşatmak istedim.
APOLLO PROJESİNDE NASA’YI EĞİTEN BABA-OĞUL ERASLANLAR
- Uzay ve havacılık eğitimi için Atatürk tarafından Paris’e gönderilen, eğitimini başarıyla bitirerek ülkesine dönen, Türkiye’nin ilk uçak mühendisi, ilerleyen yıllarda kurulacak TÜBİTAK’ın fikir babası Necdet Eraslan…
Havacılık alanında başarılı faaliyetlerin ardından yine Atatürk tarafından bu kez ABD’ye gönderiliyor.
Bundan sonrası ise film gibi. Anlatır mısınız? Neler başarmıştır Necdet Eraslan?
Necdet Eraslan Türkiye’nin ilk uçak mühendislerinden. Atatürk, Necdet Eraslan’ı 1928’da Paris’e uçak mühendisliği eğitimi, 1937’de Amerika’ya Martin ve Vultee uçaklarını satın alması için yolluyor. Eraslan ABD’de roket eğitimi de alıyor. Hem teori hem pratik tecrübesi ile orada da sivriliyor.
1937’de Caltech’te roket eğitimi alırken dünyaca ünlü bilim insanı Theodore Von Karman’ın asistanı olması isteniyor. Doçentlik teklif ediliyor ama Eraslan kabul etmiyor, “Atatürk’e borcumu ödemem gerekiyor” deyip Türkiye’ye dönüyor.
Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Makine Mühendisliği bölümünü kuruyor. Türkiye’deki ilk dizel motoru, elektriksiz köy kalmaması için de ilk su türbinlerini yapıyor. Ama Menderes gelince hepsinden vazgeçiliyor.
1960’larda Louisiana State Üniversitesi’nde ders verirken Apollo projesi için NASA personelini eğitiyor. Dizel motorda kompresör teknolojisini geliştirince dünyanın birçok yerine davet ediliyor ve konferanslar veriyor.
AGARD’ın Türkiye temsilcisi seçiliyor, hayatını bilime adıyor, vefatından kısa bir süre önce dahi ‘mekanizmada benzetişim programı’ adında bir keşif yapıyor. Bugün yaptığı ilk dizel motor Yıldız Teknik Üniversitesi’nde sergilenmektedir.
- Necdet Eraslan’ın Apollo 11 projesinde katkı sahibi olduğunu öğrendiğimiz oğlu Arsev Eraslan’ın da ABD’de imza attığı ve günümüzde de kullanıldığını belirttiğiniz projeler var. Burada da dile getirelim.
Necdet Eraslan’ın oğlu Arsev Eraslan ise 1965’te Tennessee Üniversitesi’nde doçent olarak çalışırken aynı zamanda Hava Kuvvetlerine bağlı Arnold Space Center’da Apollo 11 projesi için yazılım geliştirir. 1969’daki Neil Armstrong’un ay yürüyüşünün ardından astronotların dünyaya dönüşü için re-entry yazılımlarını ekibiyle birlikte gerçekleştirir.
1996’da NASA-Technology Transfer Center’ın başına geçer, baş bilim adamı olur. Adalet Bakanlığı için dünyadaki ilk üç boyutlu yüz tanıma teknolojisini (ILEFIS) hayata geçirir. Suçluları yakalamak için geliştirilen bu teknoloji Prof. Dr. Arsev Eraslan ve ekibi sayesinde günümüzde hemen hemen dünyanın birçok ülkesinde kullanılıyor.
Eraslan’lar çok kıymetli bilim insanları olarak karşımıza çıkar. İstikbal Göklerdedir diyen Ulu Önder’in bu gençleri onun vasiyetini yerine getirircesine Apollo 11 projesine katkıda bulunur.
Yani Ay’a yolculuğun ardında NASA personeline ders veren baba Eraslan ve aynı proje için yazılım geliştiren oğul Eraslan vardı. Bu kitapta da detayları yer aldı.
- Ata Nutku… Atatürk’ün izinden kuşaklarca yürümüş bir aile. Babası, kendisi ve oğullarının yol hikayesinde devrime olan bağlılıklarıyla canla başla gemicilik alanında Türkiye’nin kalkınmasına adanmış yurtseverler. Atatürk’ün haklı bir yarasına da merhem oluyor Ata Nutku...
Ata Nutku Cumhuriyetin ilk gemi mühendisi. Yurt dışına devlet bursuyla gidiyor ve döndüğünde gemi yapımına başlıyor. Zorlukla karşılaşsa da yılmıyor ve başarıyor. Oğlu Yavuz Nutku da babası gibi Atatürk’ün İzinde bir ömür sürüyor ve Einstein denklemlerini çözerek birçok ilki başarıyor.
Dikkat çekmek isterim o kuşak büyük atılımları gerçekleştiren nesil. Ata Nutku da Türk Prometheleri olarak adlandırılan yurt dışına gönderilen gençlerden sadece biri.
1924 ile 1948 arası ortalama her yıl 120 öğrenci tahsile yollanıyor. Bu gençler Cumhuriyeti yükselten ve her biri büyük başarılara imza atan gençler.
Ata Nutku gemi üretmeye çalıştığında ‘Biz yapamayız, elimize yüzümüze bulaştırırız’ diyen bir zihniyetle karşılaşıyor. Sonunda dönemin Bakanına ‘Muhterem Beyefendi!’ diye başlayan bir mektup yazıp ‘Ben gemi yapmak istiyorum, işimi zorlaştırmayın’ minvalinde çıkışıyor.
Bunun bir benzeri Reşit Galip’te görülür. Bir gün sofrada Atatürk’e ‘Maarifin başına geçirdiğiniz hocanız geri kafalı! Bu adamlarla Cumhuriyet gelişmez’ diyerek tartışma çıkarıyor.
Herkes Gazi’nin Reşit Galip’i cezalandıracağını düşünürken Atatürk onu iki ay sonra maarifin başına geçiriyor. O da kıymetli işler yapıyor, Darülfünun reformu onun döneminde gerçekleşiyor.
Hakeza Cemal Hüsnü Taray, o da Atatürk’e ‘gençlere yol açın’ diyor ve 22 yaşında Ziraat Bankası’nın başına, 29 yaşında da Maarifin başına getiriliyor. Bu gençler korkusuz ve taşın altına elini koymaktan çekinmeyen bir nesil. Kendi hayatlarını değil vatanın gelişmesini daha mühim görüyorlar.
Ama birçok örnekte karşımıza çıktığı üzere Necdet Eraslan, Ekrem Akurgal, Ata Nutku, Mehmet Ali Kâğıtçı ve daha birçok ilkleri başarmış isim gelişmeye çok sıcak bakmayan, Osmanlı’dan devam eden çağ dışı, katı ve geleneksel bir düşünce yapısıyla da mücadele ediyor.
Kitaptaki ilkleri başaran o dönemin gençlerinin düşünce yapısını bugünün gençlerinin anlaması gerekiyor.
- Salih, diğer adıyla Kara Salih Çavuş, Atatürk’ün verdiği soyadıyla İstiklal Madalyası sahibi Salih Sakarya… Ömrünce cepheden cepheye koşmuş, gördüğü tüm işkencelere rağmen çözülmemiş, sayesinde silahlar Anadolu’ya kaçırılabilmiş Salih Sakarya…
Sonrasında ömrü yokluk içinde geçen, 175 liralık bir maaş bile onca uğraşın ardından zor bela bağlanan Salih Sakarya…
Bu kahramanlarımızın isimleri unutulmakla kalmıyor onlara adaletli bir gelir de oldum olası bağlanamıyor okuma boyu sıklıkla karşımıza çıkan bir gerçek bu.
Kara Salih Çavuş da Cumhuriyetin unutulan kahramanlarından sadece biri, göründüğü, isyan ettiği ve sesini duyurabildiği için farkında olabiliyoruz.
Sadece Salih Çavuş değil, savaştan sonra büyük yoksulluk çeken hatta istiklal madalyasını satan gazilerimiz vardı. Kara Salih Çavuş’un bugün mezarı bile belli değil.
Öte yandan yine kitapta yer alan Atatürk’e tüm servetini, aynı zamanda da dört tane uçak bağışlamış olan Nafiz Kotan’ın da mezarı kayıp. Onlar bu memleketin kurtarılması için ellerinden geleni yaparken zaman içinde unutulmaları nasıl izah edilebilir bilemiyorum.
Kara Salih Çavuş’un son parası ile Atatürk’e mevlit okutması bu milletin Atatürk’e ne kadar büyük bir minnet duyduğunun göstergesidir.
Kitapta onun kahramanlıklarını yazarken ‘acaba günümüzde onun gibi vatansever insanlar kaldı mı?’ diye düşünmeden edemedim.
- Nihat Dicle, Rıfat Ilgaz’ın da öğrencileri arasında olduğu ve Hababam Sınıfı’nın ilkeli öğretmeni Kel Mahmut’u esinlendiği Nihat Öğretmen…
Bu cesur öğretmenin yol hikayesinde de yurt ve Atatürk sevgisi karşılıyor okurları.
Nihat Dicle pek çoğumuzun adını hiç duymadığı bir kişidir. Ama Kel Mahmut’u hepimiz biliriz. Oysaki Rıfat Ilgaz’ın ölümsüz eseri Hababam Sınıfı’ndaki Kel Mahmut karakterine ilham olan kişi Nihat Dicle’dir.
Rıfat Ilgaz’ın öğretmeni olan Nihat Dicle Şapka Devriminde Kastamonu’da Atatürk’ün mihmandarlığını yapar. Kurtuluş Savaşı’nda ise padişaha protesto telgrafı çekip ‘Biz Mustafa Kemal’in yanındayız’ der ve hakkında idam kararı çıkar.
Ömrünü Atatürk’ün izinde çocuklar yetiştirmek için harcar. Örnek bir öğretmen olur. Kendisi gibi öğretmen olan eşi Hacer Dicle ise 1939’da Kastamonu milletvekili seçilir. Nihat ve Hacer Öğretmen ömürlerini eğitime adar.
Rıfat Ilgaz da öğretmeni Nihat Dicle’den ilham alarak Kel Mahmut karakterini yaratır. Kel Mahmut karakterine ilham olan Nihat Dicle’nin vatansever ve Atatürk sevdalısı biri oluşu hiç bilinmemektedir.
Atatürk, Nihat Dicle, Rıfat Ilgaz ve sonunda Hababam Sınıfı’na uzanan bu ilginç tarihi detayları kitaba dökmek benim için de büyük bir keyif oldu.
GAZİ VE OPERA
- Türkiye’nin kültür ve sanat alanlarında atacağı adımların habercisi olarak Mustafa Kemal’in opera ile tanışmasının ve gözlerinden yaşlar getiren Tosca operasına olan tutkusunu da okuyoruz. Sıkı sıkıya, an be an takip ediyor müzikle ilgili çalışmaları…
Mustafa Kemal askeri ateşe olarak Sofya’da bulunduğu zaman ilk defa opera seyreder. Carmen ve Tosca ilk izlediği operalardır.
Tosca’yı izlediği gece uyuyamaz, çok etkilenir ve Şakir Zümre’ye içli içli ‘Bulgarların bizi neden Balkan Harbinde yendiğini anladım, çünkü onların opera binaları, opera sanatçıları ve müzisyenleri var’ der.
Atatürk savaşın sadece harp meydanında kazanılmadığını çok iyi bilmektedir. Sanatla, kültürle, bilimle, ekonomiyle bir ülke ayakta kalabilir. Osmanlı’nın Bulgarlara Balkan Savaşı’nda yenilmesinin arkasında bu geri kalışın yattığını ifade eder.
Atatürk’ün bu nedenle harpten sonra devrimlerle memleketi kalkındırma hamlesine girişir. Ankara’da Musiki Muallim Mektebini açar. Amacı bir Türk operası yapmaktır.
1934’te İran Şahı Pehlevi gelince ilk Türk operasının konusunu verir, Münir Hayri Egeli librettosunu yazar ve Adnan Saygun da besteler. Böylece ilk Türk operası “Özsoy” ortaya çıkar.
Opera, hem ses hem de dramayı yan yana getirmesinden dolayı sahnelenmesi daha zor olan bir sanattır. Bu nedenle Gazi’nin zor bir sanat olan operayı hayata geçirme çabasını, ‘ağaç yetişmez’ denen Gazi Çiftliği’nde (AOÇ) bir orman yaratma çabasını eşdeğer görüyorum.
Zihnen ve fizikken kurak bir coğrafyada hem opera hem de orman var edilir. İşte bu, zoru, imkânsızı başarmanın azmidir. Atatürkçülüğün de özü budur.
- Söyleşimizi Türk Hititolojisinin babası Sedat Alp’in öğrencisinin sorduğu ve incelemenizin bütününde ifadesini bulan o soruyla bitirelim: “Atatürkçülük nedir, nasıl anlaşılmalıdır?”
Mustafa Kemal, çocukluğu zor geçen ama öğrenmeye aç bir çocuk olarak karşımıza çıkıyor. ‘Elime iki kuruş geçse biriyle kitap alırdım’ diyen bir çocuk.
Yazları Frerler okulunda Fransızca öğrenmeye çalışıyor. Kısıtlı imkânlarla büyük adam olmak istediğini görebiliyoruz. Şartları daima zorlayan inatçı, başarma isteği her daim ön planda olan önder bir karakter.
Anafartalar’da Liman Von Sanders’dan ‘Orduları emrime verin’ demesinden sonra Alman komutanın ‘Çok gelmez mi?’ cümlesine ‘Hayır az gelir!’ demesi kendine güvenini gösterir.
Atatürk askeri anlamda önemli bir strateji uzmanıdır. Kitapta yazdığım üzere Büyük Taarruz esnasında işlerin ters gitme ihtimalini göz önüne alarak orduyu Toroslara çekmeyi düşünüyor. Öyle ki Büyük Taarruz öncesi bir sene boyunca SAD Harekât Planı’nı uygulayarak Batı Cephesine erzak ve silah taşıyor.
Atatürk askeri manada cesur, vatansever ve ileriyi gören bir stratejist. Devlet adamlığı konusunda yenilikçi reformlarla ümmet toplumunu millete dönüştürerek, kadınlara haklar vererek toplumu çağdaş dünyaya entegre etmek isteyen bir lider.
Malum hastalık, cehalet, Osmanlı’nın borçları bir kambur gibi yeni Cumhuriyetin omuzlarında… Harbin bitmesinin ardından İsmet Paşa’ya 30 Ekim 1923’te çektiği bir telgrafta “Bize geri, borçlu ve hastalıklı bir vatan miras kaldı” diyerek durumu özetliyor ve kolları sıvıyor.
Kasasında 48 kuruş ile Ankara’da yeni bir ülke yaratmak için büyük bir mücadeleye başlıyor. En büyük savaşı da cehalete karşı olan savaş… İşte bu manada Atatürkçülük demek imkânsızı başarmak ve yüzünü medeniyete dönmektir.
Atatürkçülük diğer bir manada karanlığa tutulan bir fenerdir. Bazıları karanlığın aydınlanmasını istemez, çünkü karanlık yanlışları gizler. Atatürk de, Atatürkçülük de bir aydınlanmadır. Atatürkçülük fener gibi yol göstericidir, diğer Müslüman ya da emperyalizmle ezilen ülkelere iyi bir örnektir.
Bizlerin yüzünü bilime dönen, akılla hareket eden, sanatı kültürü yaşam felsefesi olarak gören Atatürkçülüğe ihtiyacımız var. Son yıllarda her manada zihnen kuraklaşan Türkiye’de bugün Atatürkçülük su gibi elzemdir. Bu su Türkiye’yi yeşertecek, eski o mutlu günlerine döndürecektir.
Bizler Atatürk’e sahip olduğumuz için büyük bir şükran duymalı ve bu doğrultuda Atatürkçülük prensipleriyle gençlerimizi yetiştirmeliyiz. Böylesi çetrefilli bir coğrafyada tek çaremiz Atatürk ve açtığı yolda izini takip etmektir. Umarım herkes Atatürk’ün aydınlığında birleşir.
* Bu söyleşi Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır.