Salem Cadı Mahkemelerinde Yargılanan İlk Kadın, Tituba’nın Romanı

“Fakat yine de bilmediğim bir şey vardı: Kötülük doğarken kazanılan bir yetenektir, sonradan edinilmez. Dünyaya mahmuzları ve sivri dişleri olmadan gelenler tüm savaşlarda yenik düşerler.”

Nobel ödülünün verilmediği 2018 yılı Alternatif Nobel Ödülü de dahil olmak üzere pek çok ödülün sahibi dünyaca ünlü yazar Maryse Condé’nin Ben, Tituba - Salem’in Kara Cadısı adlı romanı Şirin Erkan Leitao çevirisiyle Bilgi Yayınevi tarafından yayımlandı.

Barbados adasında doğan Tituba, doğaüstü güçlere sahip Man Yaya tarafından şifacılık ve büyücülük konularında yetiştirilmiştir. Evlendiği Kızılderili John’la birlikte bir din adamına köle olarak satılır ve önce Boston’a, ardından Salem kasabasına sürüklendiği hayat mücadelesi başlar. Bir süre sonra Salem’de başlayan cadı avı Tituba’ya kadar uzanır. Kasabada yaşayan püriten cemaatin histerik ortamında, 1692’deki ünlü Salem Cadı Mahkemeleri’nde cadılıkla yargılanacak ilk kadın Tituba’dır.

Salem Cadı Mahkemeleri’nde Yargılanan İlk Kadın: Tituba

15-18. yüzyıllar arasında, Avrupa’da 30 binle 60 bin arasında insanın cadı olduğu gerekçesiyle öldürülmesiyle sonuçlanan cadı avının bir benzeri 17. yüzyılın sonlarında Amerika’da yaşandı. Şubat 1692 ile Mayıs 1693 arasında gerçekleştirilen ve sonrasında cadılık ile suçlanan bir grup insanı yargılamak üzere yerel mahkemeler tarafından görülen duruşmalara Salem Cadı Mahkemeleri adı verildi. Duruşmalara bakan iki mahkeme, 29 kişiyi cadılık yapmaktan suçlu bularak ölüme mahkûm etti. Suçlananlardan on dördü kadın, beşi erkek olmak üzere toplam on dokuz kişi asılarak idam edildi, en az beş kişi ise hapishanede öldü. Salem Cadı Mahkemeleri’nde yargılanan ilk kadın Tituba’dır.

“Tituba’ya Kendi Karakterini Vermek İstedim”

Guadeloupe doğumlu yazar Maryse Condé’nin kaleminden Tituba’nın yaşam mücadelesini okumak aynı zamanda sömürgeciliğe karşı verilen savaşa da tanıklık etmek anlamına geliyor.

Tituba’nın karakterinde sizi en çok etkileyen şey neydi?” sorusunu yanıtlayan Maryse Condé, “Arthur Miller’ın Cadı Kazanı adlı oyununda Tituba, herhangi bir özelliği olmayan, sıradan, yaşlı bir zenci, arka planda bir gölge olarak betimlenmiştir. Ben Tituba’ya kendi karakterini vermek istedim: yakışıklı erkeklerden hoşlanan genç, alımlı bir kadın, asla bir rol model değil. Sanırım onu bir insan yapmaya çalıştım” diyor.

“Tituba’yla Aramda Büyülü Bir İlişki Var”

Yazar bir hayalperesttir. Kitap, onun imgeleminin meyvesidir, karmaşıktır ve farklı düşüncelerle doludur. Tituba’yla aramda büyülü bir ilişki var; Bir gün UCLA kütüphanesinde kitap ararken Ann Petry'nin Tituba hakkındaki kitabını gördüm. Salem Cadı Mahkemeleri’nin hikâyesini bu şekilde öğrendim. Daha sonra yazdıklarımda Tituba’yla kurduğum bağın bir benzerini bulmazsınız.”

Romanındaki masalsı öğelerle ilgili bir soruya yanıt veren Maryse Condé, “Yazarlar sözlü hikâye anlatıcılarını kıskanır. Sözle ifade edilende yazının ulaşamadığı bir kendiliğindenlik vardır. Okurlarıma, sözcüklerime büyülü bir güç katıp hikâyemin duygu ve düşünceler için muhteşem bir süzgeç olarak görülebilmesini sağlayan sözlü hikâye geleneğinin hâlâ yaşadığı bir toplumdan geldiğimi anımsatmak istedim. Ait olduğum dünyada insanların yazmakla kalmayıp dinleyicilerinin düşüncelerini derinden etkileyecek bir gücü de ellerinde tuttuklarını söylemeye çalışıyordum” diyor.

Ben, Tituba / Değerlendirmeler

  • Muhteşem... Maryse Condé tarihsel olayları, hayal gücüyle harmanlayarak çağdaş Amerikan toplumunun ve onun kökleşmiş ırkçılığının, cinsiyetçiliğinin bir eleştirisini sunuyor. —The Boston Sunday Globe
  • 1986'da Fransa'nın Grand Prix Litteraire de la Femme Ödülünü (Kadın Edebiyatı Büyük Ödülü) kazanan bu güçlü roman, başka bir yazarın elinde, sapkın bir toplumun suçlandığı bir metin olarak kalabilirdi. Bu metni muhteşem bir roman haline getiren şey Maryse Condé'nin hikâye anlatma yeteneği, karakterlerine odaklanması ve iğneleyici mizah anlayışı. – The New York Times
  • Tituba’yla Afrika'dan Barbados'a, ardından Boston ve Salem'e seyahat etmek, sömürgeciliğin doğasındaki pek çok vahşeti yeniden yaşamak anlamına geliyor. – The Paris Review

“Yaratıcı Yazarlık Programları Amerikan Üniversitelerinin İcadıdır”

Bir mülâkatta neden kendi dili yerine Fransızca yazmayı yeğlediği sorulan yazar, “Fransızca sömürgeciliğin dili olarak görülüyor. Karayipler’in Fransızca konuşulan bölgelerinde Fransızca yazanlar ‘vatan haini’ olarak görülür. Ben bunu haksız buluyorum. Benim Fransızca yazma nedenim kendi dilimde değil Fransızca eğitim almış olmam. Belki kendi dilimde yazıp onların istediği gibi de olabilirdim ama ‘gerçeği’ söylemem gerekirse ‘gerçek’ benim Fransızca olarak yazdıklarımdır” şeklinde yanıt veriyor.

Yaratıcı yazarlık kurslarıyla ilgili olarak Maryse Condé’nin görüşleri ise şöyle: “Yaratıcı yazarlık programları Amerikan üniversitelerinin icadıdır. Frankofon dünyasında yazarlığın başkalarınca öğretilemeyecek bir yetenek olduğuna inanılır. Yazmaya düşkünlüğüm dünya edebiyatına merakımdan kaynaklanıyor. Belli yazarları okuyarak nasıl yazacağımı ve okuyucularımı nasıl etkileyeceğimi öğrendim. Başka türlü bir çalışma yapmayı hiç düşünmedim. Benim öğretmenim okumaktır.”

Ben, Tituba – Salem’in Kara Cadısı, tarihsel roman severlerin kaçırmaması gereken bir başyapıt.

“Kaybettiğimi zannettiğim bu adayı yeniden buluyorum! Toprakları hâlâ yabani. Tepeleri hâlâ yemyeşil. Yapışkan ve bereketli bir özle dolu Kongo şekerkamışları hâlâ morumsu. Ama erkekler ve kadınlar acı çekiyor. Yürekleri yaralı. Bir zenciyi bir ateş ağacının tepesine asmışlar. Çiçeklerin ve kanın kırmızısı birbirine karışmış. Ah evet, unutuyordum, köleliğimiz bitmemiş. Kesik kulaklar, kesik bacaklar, kesik kollar… Havai fişekler gibi patlıyoruz havada. Kanımızın oluşturduğu konfetilere de bakın!”

Maryse Condé’nin Ben, Tituba / Salem’in Kara Cadısı kitabını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneğiyle satın almak için tıklayın.

 

 

 

 

 

 

 

 

Kapat