Sevginin ve Dostluğun Hikâyesi
Mahallemize yeni taşınan bir çocuk vardı. Biz futbol maçı yaparken evlerinin camından bizi izlerdi. Göz göze gelince de utanıp içeri saklanırdı. Üç ay olmuştu, hâlâ ismini bilmiyorduk. Sadece okula giderken görüyordum. Biz okula servisle giderken o, elinde beslenme çantasıyla okula yürüyordu. Aynı mahalledeydik ama aynı okulda değildik. Yeni gelen bu çocukla uzun süre tanışma fırsatımız olmadı.
Okuldan sonra sokakta futbol maçı yaparken, onun bir köşede oturduğunu gördüm. Yine bizi izliyordu. Top yola doğru fırladığında koşarak topu alıp yanımıza geldi. Teşekkür bile etmeden topu aldık ve oyunumuza devam ettik. Bir süre sonra top toplamak onun görevi haline geldi. Artık kaçan topları gidip almakla biz uğraşmıyorduk. Bütün yaz böyle geçti. Bu arada onunla hiç iletişim kurmadık.
Bir gün bakkala ekmek almaya giderken yolda Yeni Çocuk’la karşılaştık. Başını öne eğerek yürümeye devam etti. Biraz daha hızlanıp ona yetişmeye çalıştım. İsmini sordum üst üste. Başını kaldırıp yüzüme baktı sadece. Hafifçe gülümsedi. Poşetinden çıkardığı sakızın bir tanesini bana uzatıp koşarak uzaklaştı. Neden böyle davrandığını anlamadım ama çok da merak etmedim. Ertesi gün maç sırasında arkadaşlarımla tartışıp oyundan çıktım. Sinirden ağlıyordum. Arkadaşlarım bana haksızlık yapmıştı. Bahçe duvarının üstüne oturup incir yerken Yeni Çocuk geldi, yanıma oturdu. Onun ağladığımı görmesini istemiyordum ama olanları birine anlatmak istiyordum. Başladım arkadaşlarımı ona şikâyet etmeye. Anlattıkça anlattım. Hiç sözümü kesmeden büyük bir sabırla beni dinledi. Onun hiç konuşmadığını fark edince, susup yüzüne baktım. Elini omzuma koydu, gülümsedi, duvardan atlayıp el sallayarak evine gitti. Onunla konuştuğumu gören mahalle arkadaşlarım, bir süre benimle dalga geçtiler.
Eylül’de karayel rüzgârları eserken bizim oralarda uçurtma uçururuz. Gökyüzü rengârenk olur. Özgürlük Parkı’nda oradan oraya koşuştururken, Yeni Çocuk’u gördüm. Uçurtmasını bizimki gibi renkli kâğıtlardan değil, çöp poşetinden yapmıştı ama bizimkilerden iyi uçuyordu. Uçurtmamı daha da yükseğe çıkarmak için koşarken arkadaşlarımın onun yanına gittiğini gördüm. Uçurtmasının çirkinliğiyle dalga geçiyorlardı. Onu itip yere düşürdüler, uçurtmasını da parçaladılar. Bense hiçbir şey yapmadan izledim. Ağladı ama ben yanına gitmedim. Gidersem arkadaşlarım yine benimle dalga geçebilirlerdi. Arkamı dönüp eve gittim o gün. Ertesi sabah kapılarının önüne kendi uçurtmamı bıraktım. Apartmandan çıkarken Yeni Çocuk peşimden geldi, elinde uçurtma, ağlıyordu. Bu kez ben elimi onun omzuna koydum, sonra eve döndüm.
Babamın yeni işi için okullar kapandığında başka bir ilçeye taşındık. Liseyi bitirene kadar mahalleye bir daha hiç dönmedim. O çocukla da vedalaşamadık ama hep aklımın bir köşesinde kaldı. Vicdanım hiç rahat değildi, pişmanlık duyuyordum. Çocuk olmam, yanlış davranmamı haklı çıkarmıyordu. Yıllar sonra o mahalleye gittiğimde, hâlâ adını bilmediğim bu çocukla karşılaştık. Gözlerinden hemen tanıdım. Bu kez ben onun yanına gittim. “Merhaba” dedim. Yine cevap vermedi ama gülümsedi. O gün öğrendim ki adı Murat’mış, işitme engelliymiş. Sürekli gülümseyen, yanımda olan, karşılık beklemeden seven bir insanı tekrar bulmak bana iyi gelmişti. İşaret dilini öğrendim, Murat’la zaman buldukça görüşüyoruz.
Kızım Cansu’ya aldığım Samanadam kitabını, Cansu o kadar beğendi ki, dayanamayıp ben de okudum. Okurken, yıllar önce yaşadığım çocukluk anılarımı hatırladım. Samanadam sevginin, dostluğun hikâyesini anlatıyor.
ECEM SEÇKİN
Anooshirvan Miandji'nin “Samanadam” kitabını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile hemen satın almak için tıklayın.