"Sobe, Öldün" Romanının Yazarı J.C. Lane ile Söyleşi...

Yazar J. C. Lane, Sobe, Öldün’de masum bir ebe sobe oyununun ölüm kalım meselesine dönüştüğü, Chicago etrafında bir kovalamaca sunuyor. Yazar, Judy Clemens ismiyle çıkardığı kitaplardan oldukça farklı bir şey yaparak altı farklı karakterin bakış açısından yazıyor. Ancak burada spoiler vermeyeceğiz!

Kitabınız Chicago’da geçiyor. Bu şehrin hikâyeniz açısından önemi nedir?

Chicago’yu her daim sevmişimdir. Indiana’nın kuzeyinde büyüdüm, o yüzden ailece ne zaman “şehre” gitsek orası Chicago olurdu, Field Doğa Tarih Müzesi’ni, Chicago Senfoni Merkezi’ni, Bilim ve Endüstri Müzesi’ni ziyaret eder, harika çavdar ekmekleri yapan Berghoff Restronanı’na giderdik. Babam Northwestern Üniversitesi’nde doktorasını yaparken bir yıl Evanston’da da yaşamıştım, o zamanlara dair de güzel anılarım var. Birkaç yıl önce eşim doğum günümü kutlamamız için beni Chicago’ya götürmüştü, tarihi bir bina olan The Palmer House’da konaklamış, bir piyese gitmiş ve en sevdiğim NPR programı olan Wait, Wait, Don’t Tell Me/Dur, Dur, Anlatma’nın canlı bir kaydına seyirci olarak katılmıştık. Bu gezi bana şehri ne kadar sevdiğimi anımsattı ve Sobe, Öldün’ün fikri aklıma düştüğünde hemen Chicago’da geçmesini istediğimden emin oldum. Karakterler benim pek çok favori mekânımdan geçiyor; birkaçının adını vermek gerekirse: Adler Planetaryumu, Wrigley Stadyumu, Sanat Enstitüsü…

Kitabınızın başka bir yerde geçmesini hayal edebiliyor musunuz?

Sanırım hikâye bir başka büyük şehirde de geçebilirdi ama Chicago’nun kalbimde özel bir yeri var, umuyorum ki bu duyguları yazınımda da aktarabilmişimdir. Diğer şehirleri araştırmam gerekirdi ki Chicago’nun karmaşık şehir merkezi, nehri, gölü, iki basketbol takımı ve tüm o özel yapılarına kıyasla bir başka şehir hikâyenin tonunu tamamen değiştirirdi. Karakterlerden daha önce bahsetmiştik, umuyorum ki Chicago şehri de kitapta tek başına bir karakter olarak kitapta yer bulmuştur!

Eleştirileri –iyi ve kötü- nasıl karşılıyorsunuz?

Ah eleştiriler… Herhangi bir yazarın söyleyebileceği gibi iyi bir eleştiri günümü aydınlatıyor. Kötü bir eleştiriyse bir süre moralimin bozulmasına neden oluyor. Ancak şunu öğrendim ki, eleştirileri açıp bakmaktansa (yani Google’lamaktansa) yayıncımın ya da bir başkasının buldukları pozitif bir yazıyı benimle paylaşmalarını beklemeyi tercih ediyorum. Eğer ben onları aramaya kalkışırsam bazen peşine düşmeseydim görmeyeceğim bir kötü eleştiriye denk gelebiliyorum. Bazen de, kötü bir eleştiri gözüme çarparsa, yazan kişiye şöyle bir göz atıyorum. Mesela geçenlerde Goodreads’te kötü bir eleştiri aldım ve eleştirmenin sayfasına baktığımda onun hiçbir zaman hiçbir şeyi beğenmediğini gördüm. Böylece o eleştiriyi kafamdan hızlıca uzaklaştırabildim ve yazdıklarımdan keyif alan, heyecanlanan kişilerin eleştirilerine odaklandım.

Hem çocuklarınızı büyütmek hem de yazmaya zaman bulmak zor mu?

Artık biraz büyüdüklerinden, küçük oldukları zamanlara kıyasla çok daha kolay! Çocuklar küçükken evde onlara bakıyordum, eşimse işi nedeniyle sık sık seyahat ettiğinden yazacak zaman bulmak çok zor oluyordu. İlk kitabımın (Till The Cows Come Home/İnekler Eve Gelene Dek) tamamı ilk çocuğumun uyku zamanlarında yazıldı! İkinci çocuğum da olduğunda, yazmak için sık sık sabahın erken saatlerine kadar çalışıyordum. Bu da ertesi gün tekrar başına oturduğumda işimi zorlaştırıyordu çünkü bazen gece yazdıklarımın yarısını bile hatırlayamıyordum! Bu aralar gündüzleri daha fazla vaktim var, buna minnettarım. Ya da yarı zamanlı çalışıyorum ve çocukları çeşitli etkinliklere götürmek epeyce zamanımı alıyor, bu da elimdeki zamanı iyi değerlendirmem gerektiği anlamına geliyor. Çocuğunuz olsun ya da olmasın, çalışın ya da çalışmayın ya da yaşam koşullarınız nasıl olursa olsun, tüm yazarlar yaşamla yazmayı dengelemenin ne kadar zor olduğunu bilir. İş azimde ve özveride bitiyor!

Butik bir yayıneviyle çalışmayı mı tercih ediyorsunuz?

Butik bir yayınevinin pek çok güzel yanı var. Ortam çok daha kişisel ve oradaki insanlar çok daha cana yakın. Editöryal çalışanlardan yönetime, diğer yazarlara varana dek yıllar içerisinde orada pek çok arkadaş edindim. Kendi e-posta listemiz ve Facebook grubumuz var, her konferansta o an oralarda kim bulunuyorsa toplaşıyor. Son derece yardımcı olan bir gruplar. Poisoned Pen Yayınları benim yazarlığa ilk başladığım yerdi, bugün de hâlâ benimleler. Benim için yaptıkları her şeye oldukça minnettarım.

MATT FERRAZ

* Bu röportaj thebigthrill.org'da yayımlanmıştır. 

İngilizceden çeviren:  CEREN CEYLAN 

 J.C. LANE’ın Sobe, Öldün” romanını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile hemen satın almak için tıklayın.

 

 

 

 

 

Kapat