TATİL YAKLAŞIRKEN ÇOCUKLARA YAZ KİTAPLARI
“Süper Baba”, “İkinci Bahar”, “Yabancı Damat” gibi unutulmaz dizi senaryolarıyla Türk halkının gönlünde taht kuran, genç yaşta (1948-2005) kaybettiğimiz Sulhi Dölek, aynı zamanda başarılı bir çocuk kitapları yazarı idi.
Çocukların hayata “merak” dolu bakışlarına, oyunlarına, arkadaşlıklarına, anne-babalarıyla ilişkilerine… Kısacası, onların kendi kurallarına göre işleyen çocuk dünyalarına dokunan, birbirinden sıcak, kimi gülümseten, kimi düşündüren öyküler, romanlar:
Sulhi Dölek ile çocuklarımızı tanıştıralım.
Lezzet dolu sekiz öykü: “Kestane Şekeri”
“Kestane Şekeri” ile “Ömer” hikâyelerinde; mahallenin zararsız ama zihinsel özürlü iki tipi, Gamsız İbrahim ve Ömer’in, çocuklarla ilişkisi anlatılıyor. Her akşamüstü yolunu gözleyip etrafını çevirdikleri, konuşup sohbet ettikleri, onlara hikâyeler anlatan Gamsız İbrahim’in kendi hikâyesi nedir? Çocuklar, günün birinde ona hediye ettikleri bir paket ‘kestane şekeri’ sayesinde, bu sırrı öğrenir. Ömer ise yetişkin olmasına rağmen, farklı biri oluşu, takıntıları ve küçük bir çocuktan farksız haliyle normal çocukların acımasız davranışlarına maruz kalır.
“Trenler” evleri demiryoluna bakan Dursun’un trenlere duyduğu sevgiyi anlatır. Yük, yolcu ve banliyö trenlerinin aralarındaki farkı bilen, onları izlemeyi çok seven ve bir trene binmek için yanıp tutuşan bir çocuğun öyküsü…
“Uçak” öyküsünde; birlikte uçak yapmaya karar veren çocuklar, canla başla çalışır: Tenekeler, paslı çiviler, eski bisiklet tekerlekleri, tahta parçaları, çubuklar, teller… Ellerine ne geçerse toplayarak ürettikleri pervaneli uçak sonunda parçalansa da, birlikte bir iş yapmanın, takım ruhu içinde çalışıp üretmenin keyfini tatmış olurlar.
“Simitçi” bir baba-oğulun hikâyesi. Alışveriş sırasında babasını beklediği yerden, dalgınlıkla simitçinin peşine takılarak uzaklaşan ve kaybolan bir çocuk… Yaşanan panik sonrasında, simitçinin yardımıyla baba-oğul birbirine kavuşur.
“Bir Kış Öyküsü” çok soğuk bir kış günü, sokakta kaval çalıp bir yandan kavallarını satmaya çalışan bir adamın öyküsü… “Her eve gerekli” diyerek sattığı kavallar, çevresindeki kalabalığı ikna etmek için çaldığı ezgiler sonunda yerini bulur: Herkes birer tane kaval satın alır. Neden mi?.. Yanıtı bu öyküde.
“Kahverengi Giysiler” yoldan geçen yoksul bir çocuğu dükkâna çağırarak, kendi oğluna alacağı bayramlık giysi için onu ‘prova mankeni’ gibi kullanan bir adamın zalimliğini anlatır. Aynı zamanda, yoksul çocuğun yeni bir giysiye kavuşma umudunun, o sevincin nasıl da yarım kaldığını…
Kitabın son hikâyesi “İpekkelebeği” ise babasının getirdiği ipekböceği yumurtalarını kutuya koyan, yumurtadan çıkan tırtılları dut yapraklarıyla besleyen, kozalarını ören tırtılların sonunda kelebek olmalarını izleyen bir çocuğu anlatır.
Çocukların dünyasından: “Her Şeyi Bilen Çocuk”
“Her Şeyi Bilen Çocuk” okuma-yazma, dört işlem ve pek çok bilgi dâhil, her şeyi öğrendiğine göre, artık okula gitmesine gerek kalmadığını düşünen Çetin’in öyküsü. Ne çok şeyi bilmediğine sonunda kendisi bile şaşırır.
“Bir Yaz Öyküsü” kaldırım taşıyla asfalt yol arasından fışkıran bitkiyi her gün okul dönüşü sulayan ve onu kendi çiçeği yapan Ertan ile yoldan geçen yaşlı adamın öyküsü. Yaşlı adamın düşürdüğü cüzdanı zorlukla ona ulaştırmayı başaran Ertan, günün birinde bu güzel davranışının ödülünü, evlerine getirilen bir kuzu ile alır.
“Çiçekler de Yararlıdır” bahçesinde gülden karanfile pek çok çiçek yetiştiren ve onları kasabada satarak geçimini sağlayan yaşlı bir köylü ile kimsesiz bir çocuğun hikâyesi. Çorbasını bölüşerek konuk ettiği bu gururlu çocuk, kalmayı reddederek çalışmak üzere yine kasaba yollarına düşer. Kasaba uzak, gece yürümek tehlikeli, çocuk yorgundur. Adamı uyku tutmaz, çocuğa kıyamaz, kalkıp ileride bir yerde yolun kıyısında uyuyup kalmış çocuğu at arabasına yatırarak onu kasabaya götürür.
“Eski Ev” kentleşmeye yenik düşen bahçeli evlerden birinin yıkılış öyküsü. Çocukların cenneti ve tek oyun alanı olan, arkadaşları Metin ve ailesinin evleri, değişime daha fazla direnemez. İçinde dut, incir, erik ağaçları, tulumbalı kuyusu, ağaçlara kurulan salıncağı ile çölde bir vaha gibi olan eski ev yıkılır. Çocukların, toplanıp hep birlikte giderek Metin’in babası Hasan Amca’yı ikna çabaları da bir işe yaramaz; ama en azından denemişlerdir.
“Yolculuk” annesini kaybeden ve babaannesiyle birlikte yaşamak üzere İstanbul’a giden küçük bir çocuğun tren yolculuğunu anlatır. Günümüzde çok da yaygın olmayan tren yolculuklarını anlatan öyküde, ortam betimlemeleri başarılıdır. Çocuk, babasının verdiği balık saplı çakısını trenin tuvaletinde düşürmüş ve çok üzülmüştür, sessizce ağlayarak uykuya dalar.
“Dünyanın Son Günü” Dorukeli adında ücra bir kasabayı ve kasabalıların başına gelenleri anlatır. ‘Kumaşçı’ dedikleri ve dünya ile iletişimlerini sağlayan tek kişi olan dükkân sahibinin bir gün kasabalıya söylediği “Haziranın on dördü, dünyanın son günü olacakmış.” sözü, kasabanın kaderini değiştirir, sonunu getirir.
“Acemi Satıcılar” ceplerindeki tüm harçlıklarını birleştirip sermaye yapan ve aldıkları sakız, şekerleme, bisküvi ve simitleri tablalarında satmaya çalışan beş kafadarın hikâyesi. Bir türlü satış yapamayan çocuklar, akşamüstü sokağa gelip kısa sürede tüm simitlerini satan simitçi çocuktan bu işin sırrını öğrenmek ister.
“Son Söz- Müzik, İnekler, Çiçekler ve Başka Şeyler” bir yetişkinin; şarkı söylemek, müzik, bir müzik aleti çalabilmek, yaşamın müzikle benzerlikleri, uyum ve uyumsuzluk gibi konularda çocuklarla paylaştığı düşünceleri…
Kültür Bakanlığı Çocuk Romanı Birincisi: “Yeşil Bayır”
Atay, dokuma fabrikasında çalışan annesi ve yaşlı dedesiyle birlikte yaşayan, yoksul, iyi yürekli ve akıllı bir çocuktur. Kendisiyle sık sık konuşan “görünmez arkadaşı” ise onun iç sesi, sağduyusudur. Her çocuk gibi, okul ve oyun arkadaşları ile yaşının getirdiği kimi haylazlıklar peşinde koşarken, dedesine de elinden geldiğince yardımcı olur. Dedesi de ona, dürüst bir insan olması konusunda en büyük yol göstericidir, onun dert ortağıdır.
Atay ve arkadaşları, Evren Sitesi’nde oturan daha zengin ailelerin çocuklarına karşı “Atmacalar Çetesi”ni kurar. Bir süre sonra bu zengin çocukların büyük bir bölümünü de çeteye kabul ettikleri için aralarında düşmanlık kalmaz. Çetenin mücadele edeceği yeni bir düşman aranır, uzaylılar filan da ortada yoktur. Güçlerini ve enerjilerini kullanabilecekleri iyi bir fırsat karşılarına çıkınca “Atmaca”lıktan vazgeçip “Karınca” olmaya karar verirler.
Okul arkadaşları olan Hüseyin’in hasta annesine ameliyat parası toplamak için örgütlenip gruplar halinde çalışmaya başlarlar. Kimi, kapı kapı dolaşıp kâğıt ve eski gazete toplar, kimi de el arabasıyla çöp… Büyüklerin ufak tefek alışverişlerine yardım ederler. Atay, dedesinin yaptığı çörekleri iki arkadaşıyla parkta satar. Böyle böyle toplanan para, Hüseyin’in babasına iletilir ama ameliyat için bunun yirmi katı para gereklidir.
Bu arada; Evren Sitesi çocuklarının olmadık işler yapmasından, çocuklarını “ayartan” Atay’ı sorumlu tutan aileler, Atay’ın anne ve dedesine şikâyet için gelir. Gerçekleri öğrenince özür dileyerek giderler. Sonraki günlerde daha zengin büyükler de paranın tamamlanması için gönüllü bağışçılar bulur. İşler yoluna girmiş, çocukların olumlu davranışları ve dayanışması, büyüklere bile örnek olmuştur.
“Yeşil Bayır” zaman ve mekân olarak çocukların sokakta oynayabildiği, mahalle kültürünün, komşulukların yaşandığı dönemlerde geçiyor. Öyle de olsa, bugünün çocuklarının bu güzel romandan öğreneceği çok şey var: İnsanların farklılıkları, zaaf ve çıkarcılıkları, dostluk, dayanışma duyguları, hayvan sevgisi, yalan söylememek, dürüst davranmak, yardımsever olmak, açgözlü olmamak, iyi ve örnek davranışların başkalarını da etkileyip değiştirebileceği gerçeği…
Sulhi Dölek’in “Kestane Şekeri” kitabını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile hemen satın almak için tıklayın.
Sulhi Dölek’in “Her Şeyi Bilen Çocuk ” kitabını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile hemen satın almak için tıklayın.
Sulhi Dölek’in “Yeşil Bayır” kitabını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneği ile hemen satın almak için tıklayın.