Türkiye Üzerinde 1945 Kâbusu

1945 yılının Mart ayında Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Selim Sarper, Türkiye’ye yapacağı bir ziyaret öncesinde Rus Dışişleri Bakanı’yla görüşmek ister. Büyükelçi, Moskova’dan ayrılmadan önce teamüllere uygun olarak bir randevu istemiş, karşı taraf da kabul etmiştir, bu nedenle görüşmeyle ilgili bir endişesi yoktur. Dışişleri Bakanı Molotof, Sarper’i nezaketle karşılar ancak görüşmenin sonrası bir kâbusa dönüşür. Molotof’un konuşması bir deklarasyon havasındadır: Rusya, Türkiye’yle 1925 yılında imzalayıp sonrasında sürekli olarak uzattığı saldırmazlık paktını feshetmek istemektedir.

Molotof, diplomatik bir dille artık anlaşmanın eskidiğini ve iyileştirmeye muhtaç olduğunu söyler, Sarper’in, “Nasıl bir iyileştirme düşünüyorsunuz?” sorularına yanıt vermez. Rusya, şimdilik sadece bu isteğinin Ankara’ya iletilmesini istemektedir. Deneyimli büyükelçi deklarasyonu Ankara’ya iletir. Rusya’nın istekleri Ankara’yı endişelendirmiştir. Kısa süre içinde Ankara endişelenmekte ne kadar haklı olduğunu anlar, çünkü büyükelçinin tahminleri doğru çıkmıştır. İkinci görüşmede kartlar açılır. Rusya, Montrö anlaşmasında değişiklik istemektedir. İstekleri öncelikle Boğazlardan geçişin uluslararası statüden çıkartılıp Rus-Türk ortak yönetimine devredilmesi ve önceki anlaşma ile Türkiye’ye bırakılan Kars’la Ardahan’ın yeniden Rusya’ya verilmesidir. Yaklaşık yirmi bin kilometrekarelik bir toprağın Rusya’ya bırakılması talep ediliyordu. Molotof, Boğazların Rus savunması için önemine dikkat çektikten sonra 200 milyon nüfusa sahip bir ülkenin geleceğinin Türkiye’nin niyet ve imkânlarına bırakılamayacağını söylüyordu. Oysa Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sırasında ne kadar güvenilir bir dost olduğunu göstermiş, Boğazlarda Rusya’ya kötülük olarak düşünülebilecek hiçbir şeye destek vermeyerek tarafsızlığını korumuştu.

Molotof, Sarper’in Montrö anlaşmasını kastederek, “Siz bunu kendi rızanızla imzaladınız” sözüne ise unutulmaması gereken bir yanıt verdi: “Biz o zaman zayıftık, şimdi ise güçlüyüz. Onun için anlaşmada değişiklik istiyoruz.”

Sarper bunu derhal reddetti ancak Molotof, büyükelçinin görevinin bunu reddetmek veya kabul etmek değil Ankara’ya iletmek olduğunu hatırlattı. Selim Sarper, İsmet İnönü’yü de Ankara’daki hükümet yetkililerini de çok iyi tanıyordu:

“Reddettiğim hususları hiçbir Türk hükümeti kabul etmez!” dedi.

Türkiye durumu hemen kavradı. Rusya’ya verilecek bir askeri üs veya Boğazlardaki eşit söz hakkı sonrasında Türkiye, bağımsızlığını yitirerek Bulgaristan veya Romanya gibi bir Rus peykine dönüşecekti.

İsmet İnönü için uykusuz geceler başlamıştı. Türkiye böyle bir baskıyı savaş nedeni sayacağını açıklasa da Türkiye’nin Rusya ile savaşa girmesinin ülke için büyük bir yıkım olacağını biliyordu. Türkiye ekonomik olarak güçsüz, askerî açıdan Rusya’ya göre çok geri durumdaydı. Rusya’yı bu isteğinden vazgeçirebilecek İngiltere ile ABD ise Rusya’nın asıl niyetini anlamamış gibi görünüyordu. Rusya’yla karşı karşıya gelmekte Montrö’nün taraflarından biri olan İngiltere isteksiz, dünyanın yeni süper gücü ABD ise çok çekingen bir tavır içindeydi.

İsmet İnönü ve arkadaşları büyük bir hazırlık içine girdiler. ABD’ye ve İngiltere’ye Rusya’nın Türkiye üzerindeki baskısının olası sonuçlarını anlattılar. Türk hükümet yetkilileri, Dışişleri Bakanı ve diplomatlar tek bir ağızdan konuşuyor, her fırsatta ısrarla Rusları durdurmak gerektiğini söylüyorlardı. En başta Türkiye’nin tepkilerini fazla kuşkucu bulan taraflar, Ruslarla temas etmeye başladıktan sonra Rusların gerçek niyetleri konusundaki ilk işaretleri gördüler. Türkiye sözüne güvenilir, kararlı ve tutarlı bir ortaktı. Tespitlerinde doğru, tahminlerinde mantıklı, isteklerinde haklıydı. Diplomatlarımızın uzun çabaları sonunda ABD ve İngiltere, Türkiye’nin arkasında durmaya karar verdiler. Ancak bu destek açık olarak ifade edilmeliydi.

Rusya 7 Ağustos 1946’da Türkiye, ABD ve İngiltere’ye bir nota verdi. Ruslar, Türklerin İkinci Dünya Savaşı sırasında Boğazları iyi kontrol edemediklerini gerekçe göstererek Montrö’de bir değişiklik istiyorlardı. Boğazlar, Rus ve Türk hükümetleri tarafından ortaklaşa yönetilmeliydi. Türklerin öngörüsü doğru çıkmıştı.

ABD bu notaya karşı 15 Ağustos’ta Türkiye’ye gönderdiği telgrafta Rusların asıl niyetinin Türkiye’yi ele geçirmek olduğunu, Boğazlardaki ortak yönetim için yerleşecek Rus askeri güçlerinin kısa süre içinde Türkiye’yi ele geçirecek bir faaliyete girişeceğini söyledikten sonra Türkiye’nin beklediği en önemli desteği açıklıyordu: “Amerika Birleşik Devletleri silahlı bir Sovyet saldırısına karşı Amerikan silahlı kuvvetlerini kullanarak saldırıya uğrayan devletin yanında yer almakta asla tereddüt göstermeyecektir.”

İsmet Paşa bu uyarının anlamını biliyordu. İngiltere de ABD’nin açıklamasına paralel bir açıklama yaptıktan sonra Türkiye bir nota ile Rusya’yı yanıtladı. Aylardır gözüne uyku girmeyen İsmet Paşa artık rahat uyuyabilirdi.

İsmet Paşa İkinci Dünya Savaşı sırasında olduğu gibi yine bir tek Türk askerinin burnunu kanatmadan Rus taleplerini tarihin çöplüğüne atmıştı. İnönü’nün Rusların bileğini büktüğü bu sahne dış dünyayı da çok şaşırttı. Yıllar sonra Amerikan büyükelçisi Harriman şöyle diyecekti:

“Rus taleplerini görünce ‘Eyvah bir ülke daha Demir Perdenin gerisine geçti’ diye düşünmüştük. Fakat sizin direnme kararınız büyük bir sürpriz oldu. Siz hepimizin gözünü açtınız. Demek ki Rus devine ‘Hayır’ demek mümkündü.”

Missouri zırhlısının Türkiye’ye destek ziyareti ve ABD’nin açıklamaları sonrasında artık mesaj net olarak anlaşılmıştı. Rusya, Türkiye ile savaşmaktan kaçınmasa da ABD ve İngiltere’nin de içinde olduğu yeni bir dünya savaşını göze alamazdı.

O tarihten sonra Rusya, kendisi için yaşamsal önemde gördüğünü söylediği Boğazlar meselesiyle toprak talebini bir daha gündeme getirmedi. Türkiye ile iyi ilişkiler eksenine geri döndü.

1945 yılında Türkiye’nin üzerine çöken Rus baskısını tüm ayrıntılarıyla aktaran Metin Toker’in Türkiye Üzerinde 1945 Kâbusu kitabını mutlaka okumalısınız. Birkaç saat içinde okunan 170 sayfalık bu kitap, o yıllarda Türk dış politikasının nasıl büyük bir ustalıkla yönetildiğini öğrenmek ve bugünkü Türk-Rus ilişkilerini değerlendirmek açısından da büyük bir öneme sahip.

Metin Toker’in yazdığı Türkiye Üzerinde 1945 Kâbusu kitabını indirimli fiyat ve avantajlı kargo seçeneğiyle satın almak için tıklayın.

 

 

 

 

Kapat